Hiç şımartılmamış bir çocuk misali tebessümün
Gözlerinde Karadeniz iklimi, altları çürük
Duan duyulmamış, ruhun Tanrı'ya küskün
Gündüzün kayıp, gecen yatağına süzülür
Çarşamba aksamları sen anlat karadeniz yerine börüyü izleyen ve arkadan tekrar tekrarını izleyen bir insan ve bağğğyan olarak bu kitabın hedef kitlesi ben değilim. Zaten kendisini tost ekmeği almak için girdiğim marketten para üstüyle aldım. O yüzden de aldığıma değil okuduğuma pişmanım. Başima bir iş gelmeyecekse ben kitabi beğenmedim. Junior boy
Acaba ben ne yaptım, ne okudum? Tüm delilleri okuyucuya veren, verdikleri deliller ile beraber cinayetleri okuyucunun da çözmesini isteyen gerçek bir polisiye mi okudum, bir Orta Çağ gerilim romanı mı okudum, dinler arası, mezhepler arası, tarikatların ve rahiplerin başrolde olduğu bir roman mı okudum, gerçek kişi ve toplulukların hâkim olduğu
Bir inceleme yazdım, çünkü canım inceleme yazmak istiyordu. Yazmaya koyulmak için bunun yeterli bir neden olduğuna inanıyorum. İnsan doğuştan uyduran bir yaratık değil midir zaten?
"İnsan doğuştan uyduran bir yaratıktır." (s. 697)
Umberto Eco sağolsun. Onun canı bir roman yazmak istemeseydi ve yazmasaydı, ben bu incelemeyi biraz zor
Sessiz sedasız insanlardan uzak bir Karadeniz köyünde geçen ilgi çekici bir şekilde kitaplarla dolu bir evde yaşayan Ahmet Arslan’ın çok insanın hayalini kurduğu bu yaşamının altında psikolojik öğelerin ağırlığını ve aşkı hissettiğiniz bir roman. Kahramanımız o kadar âşık olacak ki tüm yalnızlığını ve hislerini ölse bile bir mektupla aktaracak. Fakat yine de insan daha fazla bir bağlılık arıyor. Rusya’ya uzanan yürek burkan bir aşk hikâyesi birden cinayetin önüne geçiyor. Kısacası sürükleyici, insan duyguları olmadan yaşayabilir mi dedirten bir Roman…