Yatağın içinde, hiç bir şey yapmaya cesaret edemeden korkuyorum. Kafka’nın korkusu gibi değil; insanın evrendeki hiçliğiyle ilgili bir korku değil. Anlamsız bir korku. Zavallı bir böceğin vücudunda duyduğu ve anlamını bilmediği bir korku. Bitkisel bir korku. Beni korkutan bu yaşama içgüdüsünü göğsümden söküp atabilsem, ben de çekinmeden, gururla,
"İtten aç,
Yılandan çıplak,
Vurgun ve bela
Gelip durmuşsam kapına
Var mı ki doymazlığım?
İlle de ille
Sevmelerim,
Sevmelerim gibisi?
Oturmuş yazıcılar
Fermanım yazar
N'olur gel,
Ay karanlık..."
-
Türkiye'nin 1980 sonrasında koyu bir karanlığa
dalması hızla bozulan gelir dağılımı dengesinin ve lüks
tüketim malları furyasının ve zengini daha zengin, fakiri
daha fakir kılan ekonomi politikasının sonucu değildir.
Bunlar yaranın sadece cerahati sayılmalıdır. 80'li yıllar
ekonomik gücü yerinde olanların da hoşnutsuzluklar
içinde kaldığı, zenginlerin de insanî özlemleri bakımından tedirginlik ve tatminsizliklerle yüzyüze geldikleri
yıllar olmuştur. Çünkü karanlığın sebebi bir ülkenin olduğu kadar, insan tekinin, ailelerin olduğu kadar bütün
insanlığın yaşama sebebinden mahrum kalışı veya yaşama sebebini insana yakışmayacak ölçüde tek boyuta yani ezilmemek için ezmek ilkesine indirgemesidir. İşin
gerçek yüzü bu olduğu halde karanlık bunun görülmesini engeller.
Gece olaydım keşke!
Ama budur işte benim yalnızlığım, çepeçevre ışıkla sarılmış olmam.
Ah, karanlık olaydım, gece olaydım!
Nasıl emerdim ışığın memelerinden!
Üstelik kutsardım bir de sizleri, ışıl ışıl yıldızcıklar, ateşböcekleri göğün! O ışıktan armağanlarınızla mutlu olurdum.
Ama öz ışığımla yaşıyorum ben, gene ben içiyorum benden taşan alevleri.
Bilmiyorum almadaki mutluluk nedir; çoğu zaman bana öyle geldi ki, çalmak daha da büyük mutluluktur almaktan.
Bir ufka vardık ki artık
Yalnız değiliz sevgilim.
Gerçi gece uzun,
Gece karanlık
Ama bütün korkulardan uzak.
Bir sevdadır böylesine yaşamak,
Tek başına
Ölüme bir soluk kala,
Tek başına
Zindanda yatarken bile,
Asla yalnız kalmamak.
Gelmiş geçmiş en iyi günlerdi gelmiş geçmiş en kötü günlerdi ; hem bilgelik çağıydı hem ahmaklık; hem inancın devriydi hem şüpheciliğin ; hem aydınlık hem Karanlık bir mevsimdi ; umudun baharı, umutsuzluğun kışıydı ; hem her şeyimiz vardı hem hiçbir şeyimiz yoktu ; hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam aksi istikamette...
Bakele ~ Sezgin Kaymaz
.
Alıntılar;
.
Bilmiyordu tabii. Ümit verdiğin anda gözlerini pencereye yapıştırır, bakışlarını yollara döker, bekler dururlardı seni.
.
İnatlaşmak için iki inatçı lâzım… Kavga etmek için iki cahil, dövüşmek için iki aciz.
.
Hani söyleyecek çok şeyi vardır da nasıl söyleyeceğini bilemiyordur insan. Cümlelerini yarım