İlk olarak yazarın 'Sapkın Kral' kitabını okudum ve bir tür bad boy sevdası ve bunu kişilikleri yumuşatmadan aktarışı ilgimi çekti. Bu seriye de bu sebeple başladım.
Yazarın genel olarak kötü adam teması işlediğini ve bunun tetikleyicisi olan çocukluk travmalarına işaret ettiğini görüyoruz. Ana karakter kızımızın karşısındaki kişiyi toz pembeleştirmeden, olduğu gibi kabul edip sevmeyi öğrenmesi ve hatta içinde bir karanlık taraf bulup benliğini kabul etme süreci hoşuma gitti. Genel kurgulardaki iyi/kötü, siyah/beyaz gibi keskin kişilik ayrımlarından farklıydı. Sapkın Kral'da smut bölümler tadında olsa da bu seride çok fazlaydı. Çıtır bir seri. Günübirlik okunabilir.
Bir yağmur yağsın istiyorum;
Tüm yüreklere...
Bütün kötülükleri temizlesin...
Tertemiz olsun köşe bucak...
Kalmasın bir damla kin,haset
Bir rüzgar essin istiyorum;
Şiddetli bir kasırga...
Tüm pislikleri alıp götürsün uzaklara...
Bir daha gelmemek üzere...
Sonra dinsin rüzgar...
Bir güneş doğsun dünyaya;
Pırıl pırıl, ışıl ışıl...
Tüm kalpleri ve beyinleri aydınlatsın...
Kalmasın karanlık bir yer...
Her yer aydınlık...
Her yer Sevgi dolsun...
Sevgi konuşulsun Sevgi düşünülsün...
Ve dört mevsim böyle olsun...
Her taraf iyilik güzellik dolsun...
Bütün boşluk: Zemin boş, âsümân boş, kalb ü vicdan boş;
tutunmak isterim, bir nokta yok piş-i hasarımda.
Bütün boşluk: Döner bir hiyçi-î mûhiş civârımda;
döner beynim berâber; ihtiyârım ,sanki bir serhoş,
düşer, lagzîde|pâ, her sâha-i ümmîde bir kerre...
Bu yalnızlık, bu bir gurbet ki benzer gurbet-i kabre;
inanmak... İşte bir âgıış-i rûhâni o gurbetde.
Karanlık: Her taraf, herşey karanlık, bir hazin yeldâ!
Karanlık: Fehm ü dâniş, akl ü istihraç hep muzlim;
bütün rûhumda müz’ic bir cemâdiyyet olur nâim,
kesâfetden ibaret bir tecellî arzeder eşyâ,
hakıykat zahir olmaz, dîde-i idrâke bir zerre...
Bu vehm|âlûd bir zulmet ki benzer zulmet i kabre;
inanmak... İşte bir şehrâh-ı nûrânî o zulmetde.
Dünya ne kadar da soğuk, karanlık...
Her taraf buzlarla kaplı sanki.
Donmuş kalpler, donuk bakışlar, üşüyen eller...
Karanlık bir yol kenarında titreyen
Yuvasız bir serçe gibiyiz,
Öyle öksüz, öyle yalnız...
Göğsümüz hızla inip kalkıyor,
Belki de son nefeslerimiz bunlar,
Sabaha çıkar mıyız?
Güneş bir kez daha doğar mı bizim