Bütün duyguların aşırılıkla benliğime işlendiğini,oradakilerin acısının kalbimde bir yerleri ezdiğini her sayfada hissettim.
Sevgiliye olan aşkın ve sonsuz bağlılığın süregetirdiği felaketleri,yeri geldiğinde kendi özlerinden vazgeçtiklerini ve bunun pişmanlıkları altında nasıl ezildiklerini, okurken kavramak çok zor olmadı zira Dostoyevski bu konuda zaten usta...
Ve kendi duygu sellerine kapılıp bencillik içinde yüzen aynı zamanda fedakârlıktan kendi duygu sellerinde boğulan o insanlar... paranın,şan ve şöhretin acımasızca nasıl insanların üzerine basıp geçtiğine de bir kez daha,bir başka başyapıtta görmüş olduk.
Mutsuzluklarla doluydu sayfalar,umutsuzlukla.
Sağnak yağmura yakalanmışsınız da ayağınız çamura bata çıka eve gitmeye çalışıyormuşsunuz daha sonra tam çamurdan çıkacakken yağmur durmuş ve güneş açmış gibi bir şeydi.
Yani aslında biraz bekleseniz yağmur duracak,güneş açacak ve sizin ayaklarınız kirlenmeyecekti ama siz acele etmeyi tercih etmiş,çamura bulanmıştınız.