Size şunu söylemek istiyorum:
Evet, belki ben bir baltaya sap olamayan, sıkıcı ve acınacak durumda biriyim.
Tersliğim, uyumsuzluğum canınızı sıkıyor. Galiba hiçbir yeteneğim de yok.
Kanımda başka da verecek bir şeyim.. Gençliğim kimseye gerekli olmayan bir
izmarit gibi yok olup gidiyor. Ne bir yuvam, ne dostlarım ne de bir işim var.
Gençliğimin en verimli çağında bu kasabaya kısıldım kaldım. Erkekliğim, dinçliğim,
kalbim gözümün önünde eriyor. Şunu da söyleyeyim, askere gitme vaktim gelene kadar
bu kasabadan kurtulmaktan başka bir şey düşünmedim. Ama o sabah gelip çattığında
beni bu kasabaya bağlayan o güne kadar farketmediğim daha derin bağlar olduğunu
farkettim. Çiğ damlalarıyla kaplı kavaklardan havaya ince bir koku yayılıyordu.
Nedense o gün bana bu kavakları çamları çınarları hayatımda sanki ilk kez
görüyormuşum gibi geldi. Sabahın bu erken vaktinde sokaklarda serseri mayın gibi
dolaşan köpek çetelerinden başka bir şey olmaz. Galiba bu sessiz sabahları
köpekleri toprak kokusunu seviyorum. Ama bu kasabada yaşayan insanları ve onların
küçük hesaplarını anlamıyorum. Ruhuma yabancı ve boğucu buluyorum. Şimdi söyleyin bana,
büyük, ciddi ve herkese gerekli bir işin yapıldığı bir yerlere gitmek istemekte
kötü olan ne var, he?