Korku ve çaresizlik bir toplumun temelini oluşturamaz, bunlar bireyin gelişmesini engelliyor ve dayanışma, empati ve güven duygusunu yok ediyor. Piyasa savunucularının dayanışma düşüncesinin her türlü kırıntısını "işe yaramaz bir hayırseverlik" olarak defetmesine, "politik kusursuzluk" diye aşağılamasına ve her türlü toplumsal eşitli fikrini, sanki kapitalizm demokrasi anlamına geliyormuşçasına, komünist "tektipçilik" olarak mahkum etmesine şaşmamak gerek.
Sosyal sigorta zorunluluğunun ortadan kaldırılması, sermayenin ve Alman ihracat endüstrisinin global piyasalardaki rekabet gücünün hizmetinde gerçekleştirildi. Sonuç: Bir tarafta sesini çıkaramayacak kadar çökmüş, yıpranmış ve korku dolu devasa bir yedek işçi ordusu, öbür tarafta yukarıya yaltaklanan ve aşağıya tekmeler savuran özgüvensiz bir orta sınıf. Bu ikisinin üstünde ise, adil bir ücret ve makul bir vergi ödemeye razı olmadığını gözlerden kaçırmak üzere zengin ile yoksul arasındaki derin uçurumu "sosyal sorumluluk" masalıyla doldurmak niyetinde olan güçlüler...
Gözünüzün önüne şu senaryoyu getirin: Eviniz yanıyor. Fakat devletin bir itfaiyesi olmadığı için, yangını kimse söndürmüyor. Ev yanıp kül olduktan sonra dışarıda uyumak zorunda kalınca üşümemeniz için bir satış leydisi size battaniye satıyor. Kabus gibi değil mi? "Sosyal kapitalizm"e hoş geldiniz!
Orta sınıfın öfkesi "yukarıdakilere" karşı değil, arzu edildiği gibi en aşağıdakilere karşı yöneliyor. Çünkü ekonomi ve politikanın yanı sıra, seçkinlerin etkisini güçlendirmek ve "performans bazında adalet" masalını ayakta tutmak hedefini gözeten bir diğer güç daha var iş başında: Medya.
Tahsildarlar kadınları her şeylerini satmaya zorlamakla kalmayıp, onlara fahişelik ve hırsızlık ''tavsiye''sinde bulundu. Çaresiz kadınlara intihar iması bile yapıldı; çünkü ölümle birlikte kredi de yok sayılıyor.
Yoksulluk, toplumsal dışlanmanın yanı sıra her zaman politik dışlanmayı da içerir. Yoksulların gösteri yapmak istemediğini söylemek, onları yalnızca vesayet altına almak değil, aynı zamanda dışlamayı da körüklemektir.
''Korku ve tüketim toplumunun çılgınlıklarına katılma hırsının giydirdiği deli gömleğinden kurtulmak isteyenler, çok yeni bir tutum benimsemek zorunda değil. (...) Korkusuzca hepimizin sonuçta insan olduğunu, bu yıpranmış gezegene muhtaç bulunduğumuzu hatırlamak ve içimizde korku ve hırsa direnen sesi dinleyerek ruhumuzun şefkat, fantezi, sezgi ve duygudaşlık gibi değerlerini yeniden keşfetmek tamamıyla yeterli'' diye yazıyor psikolog Wolfgang Schmidbauer. Sayıca kalabalığız ve yalnızca birbirimize sahibiz. Herkese yetecek kadar zenginlik var. Zenginlerin yoksullara karşı sürdürdüğü savaşın paralı askerleri olmayalım, hep birlikte direnelim.