karşımda beni incitmemeye çalışan, bir an sigara
paketini gizleme telaşına kapılacak denli saygılı,
hiçbir şeyi, tanrım!, hiçbir şeyi unutmamış bir
delikanlı vardı.
-chopin çalayım sana, dedi, gülümsedi.
bütün gece hep gülümsedi küçük chopin, efsane çocuk!
bense saatlerce piyanonun başında, ayakta onu seyrettim.
ardından hoşça kal diyemeyeceğim uzay'ı orada bırakıp,
o'na görünmeden ortalıktan kayboldum.
param yoktu. 3 ağustos 1987 pazartesi gecesi,
bebek'ten teşvikiye'ye ağlayarak yürüdüm.
uzay! bana asla ihanet etmedi. o'nu görmemeliydim.
Kendi içimde kayboldum bugün. İçimde gözyaşlarından oluşan büyük bir deniz varmış meğer. Bu aşırı ıslaklığa bedenim, uzuvlarıma bir uyuşukluk salarak karşılık veriyor. Öyle anlarda ağlayamıyorum, hiçbir şey için üzülemiyorum. Neşe desen zaten bir süredir içimden çok uzaklarda bir yerlerde, başkalarının gönlünü eyliyor. Gözyaşı pınarlarım kuruyor gibi ara sıra. İçimde taşmaya hazır bir deniz var ancak dışarı bir damla dahi su sızdıramıyorum. Böyle vakitlerde rahatlamak zorlaşıyor.
İlk defa nereye gittiğimi bilmesem bile gemide kalmam gerektiğini fark ettim. Ancak bunu fark etmem bir işe yaramadığından sonsuz bir pişmanlık ve korku içerisinde, sessizce siyah dalgaların arasında kayboldum..