Korkunun ne olduğunu öğrenmiştim artık. Neden korkulacağını da az çok kestirebilecek duruma gelmiştim. Bundan ötürü, bir çeşit korkusuzluk duyuyordum artık içimde.
ÖYLE BİR HİKÂYE
Sinemadan çıktığım zaman yağmur yine başlamıştı. Ne yapacağım? Küfrettim. Ana avrat küfrettim. Canım bir yürümek istiyordu ki... Şoförün biri:
– Atikali, Atikali! diye bağırdı.
Gider miyim Atikali'ye gecenin bu saatinde, giderim. Atladım şoförün yanına. Dere tepe düz gittik. Otomobilin buğulu, damlalı camlarında kırmızı,
“ Neden bu kadar çok soru var hayatımızda? Neden en mutlu olunabilecek anlarda bile geçmişten çaldığımız bir meşalenin geleceğimizi yakmasına izin veriyoruz? Neden yalnızlığımızı kelimelerle büyütebilmek için bu kadar hastalıklı bir hayat yaşıyoruz?”
“… Duruma göre bu, Lili’nin öz bakışı değil de, yaşadığı çevrenin, atmosferin etkisiyle edindiği bir bakış olabilirdi; nasıl çile çeken insanların yüzü ve şahsiyeti değişirse, kediler neden böyle şeylerden etkilenmesindi ki?”
"Neden bu kadar çok soru var hayatımızda? Neden en mutlu olunabilecek anlarda bile geçmişten çaldığımız bir meşalenin geleceğimizi yakmasına izin
veriyoruz? Neden yalnızlığımızı kelimelerle büyütebilmek için bu kadar hastalıklı bir hayat yaşıyoruz?"
Uçsuz bucaksız bir kırın hatrı için ayaktayım
kafamda susmaları için yalvardığım sesler çınlıyor
annem beni her şeye dertleneyim diye mi doğurdu?
neden herkes bana bağırıyor neden her şey bana bağırıyor?
İnanç ve davranışlarımızda öyle cüretkâr, öyle küstah hale geldik ki bir keresinde kozmonotlardan biri uzaydan yeryüzüne yaptığı yayında şöyle dedi: “Gökyüzüne çıktım, ama orada Tanrı yoktu.” Şimdilerde hayat yapan, hayat satan ve bundan kâr sağlayan özel şirketlerimiz bile var. Yalnızca sperm bankalarıyla tüp bebek teknolojisini kastetmiyorum;
Annem... Hiç kendine ait hobisi var mıydı? Kendine hiç zaman ayırıyor muydu? Yapmak istedikleri, umutları ve hayalleri var mıydı? Ona en azından teşekkür etmek isterdim ama hiçbir zaman doğru kelimeleri bulamadım. Ucuz görünür diye ona çiçek bile almadım. Neden küçük de olsa herhangi bir şey yapmadım? Küçücük bir jest bile... Sonunda bu dünyadan ayrıldığında ise hayretler içinde kalmıştım. Öleceği aklımın ucundan bile geçmemişti.
Ancak Empedokles'in ölümünden hemen sonra doğmuş olan ve İslâm dünyasında Eflatun olarak bilinen Atinalı Platon'un (MÖ 427-347) düşünceleri, yaşamın zaman içinde değiştiği fikrinin önüne bir engel koymuştur. Platon evrenseller sorunuyla ilgilenmişti. Yani, birisi "kedi" dediği zaman neden bahsettiğini hepimiz anlıyoruz; buna
Neden bu kadar çok soru var hayatımızda? Neden en mutlu olunabilecek anlarda bile geçmişten çaldığımız bir meşalenin geleceğimizi yakmasına izin veriyoruz?