110 syf.
9/10 puan verdi
·
Read in 21 hours
Anlamın kendisi anlamsız!
"Saçma" felsefesinin üzerinde durmak gerekiyor zannımca. Zira hep bir anlam arayışının içindeyken dahi bir varsayım olarak var olduğu ve bunu bulmamız gerektiği inancıyla hayatı yorumluyoruz. Aksi halde hayatın anlamının olmadığına karşı da bir inanç geliştirmek ve tam bir pesimist gibi hayattan kaçmak yahut tam bir nihilist gibi bir anlam yaratmak da mümkündür gayet. Aslında başkaca da bir felsefe var ve anlam kelimesini aramanın anlamsız olduğunu haykırıyor bu söylem. Öyle ki tanrının varlığını veya yokluğunu aramak da manasız ve aynı şekilde tepki vermek yahut vermemek de anlamsız. Anlam yaratmak zaten anlamsızken bir de yarattığın anlamın şekillendirilmesi için harcanan çabanın da aynı ölçüde anlamsız olduğu bir kuram yaratmış Albert Camus. Topluma yabancı bu kahramanın toplumu reddetmediği aynı şekilde onaylamadığı da bir gerçek. Anneye sevgi beslemek de anlamsız çünkü veya evlenmek veya evlenmemek, evlenecek olunsa kiminle olduğunun da pek mi manasının olmadığı bir gerçeklik içinde yaşıyor bu karakter. Bir insan öldürmenin de kayıtsızlık halini sonlandırmayacağını düşünen bir karakter. Bazen yaşamak gerekiyor; nedenini, nasılını düşünmeden yaşamak! Çünkü bilgece yaşamak da mümkün ve makul aksi de... İyi ya da kötü sonun olmadığı gibi umut etmek ya da etmemek de olağan bir bakış açısı. Severek okudum.
Yabancı
YabancıAlbert Camus · Can Yayınları · 2021112.2k okunma
264 syf.
8/10 puan verdi
·
Read in 14 days
Turgenyev'in biraz biyografisine değinmek istiyorum. Kendisi asilzade bir ailede büyümüş. Almanca, İngilizce ve Fransızca biliyor. 1818 de doğdu. Babası süvari albayı. Maddi anlamda zorluğa düşüyor bir süre sonra ve varlıklı bir aileye mensup olan annesi ile evleniyor. Annesi zengin,despot ,alt seviyede gördüğü insanlara sert tavır takinan
Babalar ve Oğullar
Babalar ve OğullarIvan Turgenyev · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202144.9k okunma
Reklam
GAZETENİN BİR HAFTASI: KÜBİTEM için tutulan daire Devlet gazetesinin en lüks bürolarından birisi idi. Apartmanın girişi Bayındır sokaktandı ama salonu Meşrutiyet caddesine bakardı. Üç oda ve bir salondan oluşan büronun bir odası sırf Dündar Taşer'e tahsis edilmişti. Dündar Taşer misafirlerini burada karşılar görüşür, sohbetlerini burada
Mütemadiyen baskıya maruz bırakılan insanlar birbirine yabancılaşır. Kendisi zulme uğrayan çocuğun başkasına zulmetmesi gibi, koşulların baskısı altında ezilenler de baskıcı insanlara dönüşür.
cem karaca bir gün istiklâl caddesinde aşağı doğru yürümektedir. karşıdan da yukarı doğru kendisi gibi ince uzun, sakallı ve uzun saçlı ve giyim kuşam olarak da yine kendisi gibi oldukça marjinal birisi gelmektedir. bu gelen barış manço'dur. ikili birbirlerinin varlığından haberdardırlar ama tanışmak hiç nasip olmamıştır. piyasada iki rakiptirler ve birbirlerini de çok merak etmektedirler. barış manço da kendisine benzeyen bu tipi fark eder ve ikili birbirlerine yönelirler. karşı karşıya gelince dururlar ve aralarında şu diyalog geçer: Barış Manço: o sen misin Cem Karaca: o benim de sen o musun? Barış Manço: ben de oyum.
Striptiz belki de çağdaş Batı toplumuna ait tek özgün danstır. İşin sırrı bir kadının kendi vücudunu oto-erotik bir tapma ritüelinin nesnesine dönüştürebildiği ölçüde -başkaları için bir arzu- nesnesine dönüşebilmesindedir. Tüm jestlerin tözünü oluşturan bu narsistçe serap, bu vücudu sarıp sarmalayan ve onu fallik bir nesnenin simgesine dönüştüren kendi kendini okşama hareketleri olmadan erotik bir etki yaratabilmek olanaksızdır. Bu mastürbasyonun en yüce biçimidir. Burada Bernardin'in dediği gibi asal olan yavaşlıktır. Jestlerdeki bu yavaşlık (soyunurken, kendi kendini okşarken, hatta orgazm taklidine kadar) "ötekine" (seyirciye) ait davranışlardır. Çünkü dans ederken yinelediği jestlerle yanı başında hayali bir cinsel partner yaratmaya çalışmaktadır. Ancak bu öteki bir anda saf dışı bırakılmaktadır; çünkü dansçı ötekinin yerini alarak, gerçekten de düş sürecinden çok da farklı olmayan bir yoğunlaşma çalışmasıyla onun hareketlerini üretebilmektedir. Striptizin tüm sırrı (ve etkisi) bu ötekini, tıpkı bir filmdeki yavaş çekim patlama ya da düşme olayı gibi, şiirsel bir yavaşlıktaki jestler aracılığıyla çağrıştırma ve bu çağrışımı yinelemede gizlidir. Çünkü gerçekleşmeye ramak kala elinizden kaçabilecek bir şeyler varsa, o da bu kusursuzlaşmış arzunun ta kendisi olacaktır.
Reklam
"Kendi iradesiyle" dedi. "Kendi iradesi" diye yineledi. "Bir hastanın iradesi kime aittir? Hastaya mı hastalığa mı? İnsan hastalandığında, ihtiyarladığında ya da psikolojisi bozulduğunda olduğu gibi, işlerin yarısını kendi iradesi, yarısını başka bir irade yapar. Bizim olmaktan çıkan iradenin kimin olduğu da her zaman bilinmez. Hastalığın mı, doktorların mı, ilaçların mı, ruhsal rahatsızlığın mı, yılların mı, geçmiş zamanların mı? Artık olmaktan çıktığımız... Giderken onu elimizden alıp götüren kişinin mi? Cromer-Blake bizim olduğunu sandığımız ya da eskiden olduğu kişi değil artık, kendisi olmaktan çıktı. Ve eğer çok yanılmıyorsam, giderek o olmaktan büsbütün uzaklaşacak -sonunda düpedüz var olmaktan çıkacak-, ne biri ne öteki ne üçüncü ne dördüncü kişi olana, hiç kimse olana değin. Hiç kimseye dönüşene değin."
Gerçekten önemli olan bir tek felsefe sorunu vardır, intihar. Yaşamın yaşanmaya değip değmediği konusunda bir yargıya varmak, felsefenin temel sorusuna yanıt vermektir. Gerisi, dünyanın üç boyutlu olup olmadığı, düşüncenin dokuz mu, yoksa on iki ulamı mı bulunduğu, sonra gelir. Oyundur bunlar; önce yanıt vermek gerekir. Nietzsche'nin istediği gibi, bir filozofun, saygımızı hak etmek için, başkalarına öğütlediğini önce kendisi yapması gerektiği düşünülürse, bu yanıtın önemi iyice anlaşılır, çünkü yanıt kesin davranıştan önce gelecektir. Gönlümüzle sezdiğimiz şeyler bunlar, ama aklımıza da aydınlık gelmeleri için derinleştirilmeleri gerekir.
Sayfa 21 - Can YayınlarıKitabı okuyor
“Bütün bu olanları kötü bir rüya gibi hatırlayacağız” Kötü bir rüya. Sırça fanusun içinde ölü bir bebek gibi tıkılıp kalan insan için dünyanın kendisi kötü bir rüyadır.
Sayfa 247Kitabı okudu
240 syf.
·
Not rated
·
Read in 23 hours
Alp dağlarına uzanan bir yolculuğa hazır mısınız ? Hem karşınızdakinin acısını paylaşım anlamak hemde kendinizi bulmak adına güzel bir keşfe çıktım ben hayat gibi kitapta bizi yer yer güldürürken yer yer ağlatıyor okuduğum kısa ama etkileyici kitaplardan bir tanesiydi. • Konusundan kısaca bahsetmek gerekirse; Ana karakteriniz Paula kendisi doktora programına kabul edilen bir kadındır. Hayatını tam düzene kurduğunu düşünse de aldığı bir telefon sonrası yıkılmıştır. Çok sevdiği ve değer verdiği kardeşi Tim çok sevdiği ve aşık olduğu denizde boğulmuştur. Kaybının arasından 2 sene geçmesine rağmen Paula bir türlü normal hayata dönememiştir. Aldığı psikolojik yardımla beraber ilk defa kardeşinin mezarına gitmeye karar vermiştir tabi kendi usulünde. • Mezarlıkta Helmut ile tanışan Paula aslında hayatının kökten değişeceğini bilmiyordur. İkisinin de acısı ortaktır ikisi de yaralıdır Paula Helmuta’un ölen kişiye verdiği sözünü tutmasına yardımcı olmak için onunla beraber Alpler’e uzanan bir yolculuğa çıkar. Burada Paula bakalım neler öğrenir? Keyifle okuyacağınızı düşündüğüm bu kitabı okumanızı öneririm.
Mariana Çukuru
Mariana ÇukuruJasmin Schreiber · Yan Pasaj Yayınevi · 202429 okunma
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.