İnceleme demeyelim de kitap aklıma geldiğimde hatırlamak için yazıyorum bunu. Siz okuduğunuzda ne diyor bu diyebilirsiniz :)
Kitabın en beğendiğim kısmı aslında soruları. Düşünen her insanın soracağı sormuş olacağı sorması gerekenleri sorup çok okumuş çok bilen bir arkadaşınızla bu sorular üzerine akıl yürüttüğünüzü düşünün. Bundan keyif
Biri tabii ki Rusya'da biri ise Ankara'da geçen iki yapım. Soğuğun insan üstündeki o çarpıcı etkisi Rus edebiyatı yazarlarını da, Demirkubuz'u da, Ceylan'ı da büyülüyor gibi görünüyor.
Demirkubuz yeraltı adamını modern hayata başarı ile uyarlamış. İnsanların yeraltı adamından nefret edişi tıpkı kitaptaki gibiydi. Ankara bir ülke olsa Rusya olurdu bence. O sebeple filmin Ankara'da geçişi rus klasiklerinin havasını başarıyla yansıtmış. Ankara'nın kendine has gri havası Rusya'nın renksizliği ile bağdaştırılmış gibi. Muhtemelen yeraltı adamı, bu devirde Ankara'da yaşasa filmin ana karakterine benzer biri olurdu.
Keşke okuduktan kısa bir süre sonra izleseydim filmi. Kitabı lisedeyken okumuştum, aradan yıllar geçti. Filmde geçen diyaloglar kitabın genel havasını tekrardan hatırlamama sebep oldu. Başarılı kitap, başarılı film. Öneriyorum.
Yeraltından NotlarFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2020128,3bin okunma
Kitap Milli Eğitim Bakanlığı’nın onayladığı 100 temel eser arasında yer almış (gerçi sanırım sonradan içerdiği müstehcen kelimelerle çocukların ruhsal ve zihinsel gelişimi açısından olumsuz etkileneceğini öne sürülerek geri kaldırılmıştır. Genelde bu tarz eserlerde hep aynı şey oluyor önce mutlaka okutulması gereken en önemli eser denip sonrada
Üç ana karakter Carter (Luke), Asa ve Sloan’ın ağızdan ilerleyen kurgu son derece akıcı ve merak uyandırıcı şekilde ilerliyor. Eliniz göğsünüzde hem ilerlemeye korkuyor aynı zamanda merakla bir gözünüzü açarak okuyorsunuz… Luke aşkın en karakterli halini sunarken Asa’ya hem kızıp hem acıyıp hem üzülebiliyorsunuz. Filmi olsa da izlesem keşke dedim güzeldi ama +18li ifadeleri bulunduğu için belli yaş altındaki insanların okumaması tavsiye olunur
Çok GeçColleen Hoover · Epsilon Yayınevi · 2023132 okunma
Yalnızca tek bir adama görünen bir kadın… Film tadında bir aşk hikayesi…
Stajyer doktor Lauren bir kaza sonucu derin komaya girer. Ruhu bedeninden bağımsız olarak aylarca dolaşır. Kazadan önce yaşadığı eve gider ve evin yeni kiracısı Arthur’u görür. Lauren’i sadece Arthur görür, duyar, hisseder. Ansızın evinde yabancı bir kadınla karşılaşan Arthur başta kendisine yakın arkadaşı tarafından bir şaka yapıldığını düşünür. Fakat zamanla birbirlerine aşık olurlar.
Kitap Lauren’in ruhu ve Arthur arasındaki aşkı, Arthur’un Lauren’i kurtarma çabasını konu alıyor.
Sade bir dil ile yazılmış, akıcı, kısa sürede bitirilebilecek bir kitap. ‘Cennet Gibi’ adlı filmi de var. Kitap ve film arasında farklar ve filmi daha güzel bence. Romantik-komedi sevenlere tavsiye ederim.
Suç, Ceza ve Vicdan Azabı
Nasıl başlık ama, mükemmel estetik duruyor değil mi ? Romanı ilk okuduğumda 12-13 yaşımdayken falan aklıma bu başlık gelmişti. “Ben olsam kitabın adını böyle yapardım” demiştim. İyi ki ismini ben koymamışım berbat olurmuş.
Neyse konumuz bu değil, kitabı incelemeden önce biraz vicdan azabını tanıyalım. Bu yazılar
Allah kahretsin ne okudum ben ya. Gerçekten daha sayfa 70te kitap bıktırdı kendinden. Atmosfer olarak harika bir kitap ama tek iyi yönü bu. Hiçbir kurgu, merak unsuru yok. Olayların düzgün bir akışı dahi yok. Sadece uçsuz bucaksız betimlemeler var. Kurgusu olsa çok güzel giderdi bu betimlemelerle ama maalesef...
Büyük bir bütçeyle filmi yapılsa, büyüleyici sahneler ile arkaya hafif bir epik senfoniyle unutulmaz bir iş olabilir. Ama kitap olarak tam bir facia.
Kitapta diyaloglar çok az. Fantastik bir evrende daha fazla fantastik karakter ve öge bekledim ama o da pek yok. Kitabın "Unutulmuş" Fantastik Klasikler serisinde olmasının bir sebebi varmış gerçekten. Keşke unutulmuş olarak kalsaymış. Modern fantastik edebiyatta elflerden bahsedilen ilk kitap. Klasik yapan özelliği bu. Ama okumasanız daha iyi olur.
Filmi mi kitabımı sorusuna cevapsız kalacağımız bir kitap getirdim sizlere..
Yıllar önce Reese Witherspoon ve Mark Ruffalo'nun oynadıkları Just Like Heaven filmini izlemiştim ve çok sevmiştim.
Kitabın bir çok noktası filmden farklı ama bu kitabı kötü yapmıyor. Mesela kitapta duygu yoğunluğu filmden daha fazlaydı.
Lauren geçirdiği bir
𝐆𝐈𝐑𝐈𝐒
BU KİTABI MERAK EDİYORSUNUZ AMA KARARSIZ MISINIZ?
O vakit diğer incelemelere bakmayın bile. Çünkü diğer okurlar 'ergen' kitabı diyerek bu romana çamur atmışlar.
Kitapta çok fazla "felaket, lanet, sahtekar, kıyak, berbat", gibi kelimeler yer aldığı için bir ergen kitabı ve seviyesiz olduğunu düşünüyorlar. Onlara
𝓓𝓸𝓻𝓲𝓪𝓷 𝓖𝓻𝓪𝔂’𝓲𝓷 𝓟𝓸𝓻𝓽𝓻𝓮𝓼𝓲 // #𝑘𝑖𝑡𝑎𝑝𝑦𝑜𝑟𝑢𝑚𝑢
Çok ilgimi çeken çok da merakımı uyandıran Dorian Gray’in Portresi’ni inceliyoruz bugün.
Öncelikle kitabın çok fazla övüldüğünü aynı zaman da film olarak tiyatro olarak da uyarlandığını söylemeliyim.
Bende önce kitabını okudum sonra da filmini izledim. Kitapla arasında çok benzerlik olsa da film aşırı
Merhabalar değerli kitapseverler bugün sizlere Kaan Cenk Adasoy'un kaleminden Kod Adı Barnabas adlı kitabı tanıtmak istiyorum. Genç tarih profesörümüz Kemal on yıl önce ayrıldığı Kıbrıs'a gidiyor. Kemal uçakta iken çeşitli rüyalar görüyor. Batık gemi enkazını araştırmak için Kıbrıs'a gelen Kemal çeşitli cinayetlerle karşı karşıya kalıyor. Kitabımızın devamında Leyla ve Kemal'in cinayeti kimlerin işlediğini öğrenmek ve Da Vinci kitabını bulmak için gittiği çeşitli ülkelerde neler yaşadıklarını ve Leyla ve Kemal arasında geçen aşkı okuyoruz bu kitapta. Leyla Kemal'e öyle bir hamle yaptı ki şok olmamak elde değil. Bilim kurgu,tarih,aşk gibi temalar yer almaktadır kitabın içerisinde. Ben böyle kitapları okurken keşke filmi olsa izlesem diyorum bu kitabı okurken yine filmi olsa da izlesem dedim. Kesinlikle herkesin okuması gereken harika bir kitap. Yazarımızın kalemine sağlık okuyucusu bol olsun.
Kod Adı BarnabasKaan Cenk Adasoy · Librum Yayınları · 202310 okunma
Hafta sonu kitabım oldu Başkalarının Acısına Bakmak.
Susan Sontag 'ın savaş fotoğrafçılığı üstüne yazdığı bir deneme kitabı.
Kapaktaki fotoğraf 1994'te Bosna savaşı sırasında çekilmiş. Birleşmiş Milletler koruma gücünden bir asker yaralı bir kadını taşıyor. Keşke her savaş görüntüsü bu kadar pozitif olsa.
Birinci Dünya Savaşı,Ispanya iç savaşı, ikinci dünya savaşı, Vietnam,Afrika kıtasındaki savaşlar,Körfez savaşı, Afganistan...ve daha pek çoğundaki görüntü son derece üç karartıcı, insanın insanlığını sorgulatan türden.
Ama bu fotoğraflar ne derece etkili toplumların üstünde. Televizyonda bir dizi ya da filmi izler gibi bakıp geçmiyor muyuz? Bu felaketlerin seyircisi gibi değil miyiz? Orada o acıyı yaşayanın yerine ne kadar koyabiliyoruz kendimizi? Ya da sürekli tekrarlanan savaş görüntülerine karşı ilk günkü duyarlılığımızı koruyabiliyor muyuz?
Fotoğrafçılar gercegin ne kadarını yansıtabiliyor?Ne kadarı kurgu, ne kadarı gerçek? Yazının yerini tutabilir mi?Gerçeği kabullenmenin yolu mu fotoğraf? Fotoğraf olmasa inanmayacak mıyız?
Işte yazar tüm bu soruların cevabını bulmaya çalışmış denemesinde.
Herkese Merhabalar Efenim.
Nicholas Sparks'tan Aşkın Seçimi'ni yorumlamak üzere gelmiş bulunmaktayım.
Kitabın konusunu 1000k üzerinden veyahutta başka sayfalar üzerinden bulabilirsiniz. Dolayısıyla ben konusundan da bahsedip laf kalabalığı yapmaktansa direkt kitap hakkındaki düşüncelerimi paylaşacağım.
Kitapta sevdiğim şeylerde oldu