Her iletişim anında insanın iki kimliği devreye girer. Bunlardan birisi insanın sosyal kimliği, diğeri de insanın psikolojik kimli­ğidir. İnsanın YÜZ doğası olarak adlandırdığım sosyal kimlikler kişinin toplumsal konumunu belirtir. Örneğin, 'öğretmen'in toplumsal konumu 'öğrenci'den farklıdır. İnsanın CAN doğası olarak adlandırdığım psikolojik kim­lik ise, insanın birey olarak tekliğini, özünü ifade eder. 'Öğret­men' ve 'öğrenci' farklı sosyal kimlikleri ifade etse de öz ola­rak ikisi de insandır.
Sayfa 122
Dil (Lisan)
"Dil en temel iletişim ve kimlik oluşturan Araçtır." 19 Alemdar, 2005, s. 173. " Bütün kitle iletişim araçları dil ile fonksiyonellik kazanırlar. Sesli iletişim veya yazılı iletişimin temeli dile dayanır. Görsel iletişim ise ancak dil ile bütünleşerek anlam kazanır. Klasik savaşlarda düşman kuvvetlerin iletişimini kesmek, böylece
SAYFA 53-54 Sosyolojik Savaş - Yusuf ÇağlayanKitabı okuyor
Reklam
Sosyolojik Savaş Etki Alanları
Sosyolojik savaş, sosyolojik "etki odaklı" bir savaştır. Bu savaşta, hedef topluma, uzun yıllar sonra geri dönüşü olacak sosyolojik operasyonlar yapılır. Sosyolojik savaşın genel olarak iki etkisi vardır: Yaban- cılaşma etkisi ve değişim etkisi... Yabancılaşma etkisi: Birey-Ahlak yabancılaşması, Toplum-değerler yabancılaşması, Aydın-halk yabancılaşması, Toplum-devlet yabancılaşması, Alt kimlikler arası yabancılaşmalar, Bölgesel kimlik yabancılaşmaları; Değişim etkisi ise: Toplumun kimlik bileşenleri arasında ayrışma ve kutup- laşmanın gerçekleşmesi, Alt kimliklerin merkezileşerek, dayanışma bağlamı haline gelmesi, Kimlikler arası gerilimlerin artması, Toplumun genel dayanışma bağlamından kopması, Sosyolojik süreci kurgulayıp yöneten güç odaklarının müdahalesini meşrulaştıracak çatışma ortamının oluşması olarak tezahür eder. Sosyolojik savaşın etki alanlarını, en genel çerçevede hedef kitle, gerçek ve sanal mekânlar, dil(lisan), sosyo-kül türel yapı, inanç ve değerler olarak belirtebiliriz. Aşağıda detaylandıracağımız bu etki alanlarının her birisinde eş zamanlı olarak yabancılaşma ve değişim etki odaklı faaliyetler yürütülür.
SAYFA 49-50 Sosyolojik Savaş - Yusuf ÇağlayanKitabı okuyor
Birey, davranışsal özgürlüğü genetik, biyolojik, fiziksel ve psikolojik özelliklerle açıklanan aktördür. Durum, ödül ve normatif fonksiyonlar üzerinden aktörün rol ve statüsüne anlam ve kimlik yükleme gücüne sahip davranışsal bağlamdır. Sistem ise ideolojisi,değerleri ve gücüyle durumları yaratan, etki alanı içerisindeki aktörlerin davranış beklentilerini belirleyen ve onaylanmış davranış rollerini dikte eden birimleri ve kurumları içerir.
Bu nedenle narsist birey kim olduğunu bilemez, kimlik karmaşası yaşar. Her gün, her durumda, herkesin karşısında kendini el çabukluğuyla yeniden ve yeniden inşa etmesi gerekir. Tekinsiz bir hologram gibi, bir görünüp bir kaybolur ve her an bir başka şekilde çıkabilir ortaya. Narsist bireyin büyüklenmeci sahte benliği deneyimlenen ve süreklilik arz eden bir oluş değil, duruma göre icat edilen bir duruş, icra edilen bir performanstır. Sandığı benlikle sunduğu benlik arasındaki örtüşmeyi sağlamak içindir bütün çabası. Otantik benlik, bireyin dış dünyada, ötekilerle ilişkilerinde zora düştüğünde, aklı karıştığında, dağıldığında, yolunu kaybettiğinde dönebileceği içsel bir merkez, bir güven üssü, bir ev gibidir. Narsist birey bu bağlamda evsizlere benzer. Döndüğünde rahat ettiği, huzur bulduğu bir evi; ait hissettiği, güvende hissettiği, yerleşebildiği bütünlüklü bir benliği yoktur. Büyüklenmeci sahte benlik uğruna kendi evinden kovulmuştur. Sokaktaki hayali sahnesinde tek kişilik bir oyun sergiler gibi geçer yaşamı. Herkesin gözü önünde, her an başkalarının bakışına, görüşüne, onayına aç ve talip.
Halkın bir millet olarak tanımının getirdiği kucaklayıcı ortak kimlik topluluğu içinde temel eşitlik varsayımının birçok hayati uzantısı vardı. Bunlardan Amerikan deneyimini biçimlendiren bir olguyla, bireysel özgürlükle başlayabiliriz. Kişi artık bir sosyal konumun ya da kişisel kimliğin içine doğmuyordu, tersine kendine birini seçme hakkına sahipti (aslında seçmek zorundaydı). Karar artık Tanrı'ya ait değildi; kişi artık kendinin yaratıcısı haline geliyordu. Bu anlayışla birlikte bireysel insan varlığına, insan yaratıcılığına biçilen değer muazzam ölçüde artmıştı. Salt insan olmanın bir itibarı vardı; kişi kendi insanlığıyla gurur duyabilirdi. Modern bir özerk fail olarak birey fikri bu anlayışın bir ürünüdür. (Bu nedenle Émile Durkheim "birey modern toplum tarafından yaratılmıştır," başka bir ifadeyle, "toplumlar bin yıldır birey olmaksızın var oldu" derken haklıydı.) Aynı anda ve zorunlu olarak, Tanrı artık daha az önemli hale geliyordu ve yaşam deneyimi insanların dünyasında hiçbir zaman olmadığı kadar büyük yer işgal etmeye başlamıştı. Sekülerleşme süreci başlamıştı ve buna bağlı olarak bireyin yeri ve özel olarak da insan hayatının değeri çok artmıştı.
Sayfa 26 - Alfa YayınlarıKitabı okudu
Reklam
354 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.