Yanarım, yanarım, yanarım, kendime yanarım
Koca bir ömrü eline nasıl bırakırım?
Atarım, atarım, atarım içime atarım
Kimse beni düşünmesin, düştüğüm gibi kalkarım
Ah, ateşe düştüm
Bak, evlerden uzak
Aşk değil bu bana tuzak, kahroldum
Ah, ateşe düştüm
Bak, evlerden uzak
Aşk değil bu bana tuzak, mahvoldum
Yaşam
Ne söylendiyse sadece dinledik.
Başka nasıl yapılmalı kesin bilemedik.
Yaşamı görüb de böyle yapdık?
İnsanlar konuştu gerçeğe çatdık?
Yalnız konuşulur aynı mevzular.
Bunu yaparsan olacak budur.
🎶yanarım yanarım yanarım yanarım kendime yanarım Koca bir ömrü eline nasıl bırakırım Kimse beni düşünmesin düştüğüm gibi kalkarım..🎶☕️
Yılmaz Morgül ❤️
Hande’nin temel gereksinimlerinden biri kabul edilme ihtiyacı…
Ciddi bir şekilde “kabul görmeme korkusu “ yaşıyor içinde. Kurulan düzen bozulmasın, kimse onun hakkında olumsuz şeyler düşünmesin,” “zor insandır!” demesin, her şey yolunda gitsin, kim ne istiyorsa öyle yapsın, herkes huzurlu olsun…
Çünkü çocukluğundan beri düzeni bozmadığı sürece kabul görmüş, sevilmiş, onaylanmış. Annesinin babasının sözünü dinlediği sürece varlığı kabul edilmiş, öğretmenlerinin, otoritelerinin yaptırımlarını uyguladığında onaylanmış, kabul görmüş ve kendini ancak o zaman iyi hissedebilmiş.
Tabi bu rahatlığın bedelini de neyle ödemiş?
Kendi potansiyelini körelterek…
Her varlık için en değerli, en yüksek varlık kendininkidir. Başka varlıkların değerlerini kendi varlığını temel alarak ölçer, ona göre yargılar verir. Bu temel ve ölçü olmadıkça hayal gücümüz iş göremez. Başka bir çıkış noktası da yaratamaz. Kendimizin dışına, ötesine gidemeyiz. Bu yüzden insanlar şöyle düşünmüşler: Varlıkların en güzeli insandır. O halde Tanrı onun şeklindedir. Kimse erdemsiz mutlu olamaz, erdem de aklın dışında değildir; akılsa insandan başka varlıkta yoktur. O halde Tanrı insan biçiminde olacak. Ksenophanes bunu pek hoş anlatır; der ki: Eğer hayvanlar da tanrılar icat ediyorsa - ederler a - onları kendilerine benzetip, övünürler. Niçin, mesela, bir kaz şöyle düşünmesin: “ Evrende her şey benim içindir. Toprak, üstünde yürümeye yarar; güneşin işi bana ışık tutmak, yıldızların işi hayatım ve talihim üzerinde etkili olmaktır. Rüzgârlar, sular bana filan rahatlığı sağlar. Bu gökkubbe benim kadar hiç kimseyi kayırmaz. Ben evrenin gözbebeğiyim. İnsanoğlu benim yiyeceğimi içeceğimi arayıp buluyor. Oturacağım yeri yapıyor. Bana hizmet ediyor. Buğdayı benim için ekip biçiyor. Gerçi beni kesip yiyor, ama bu işi kendi eşlerine de yapıyor. Ben de insan oğlunu öldüren, yiyen kurtları yiyorum.”