“İsa'nın mezarı, üstünü temizlemek sevabı pay edilemediği için, toz toprak içindedir. İpi kopararak düşen çanı hiç kimse kaldınp yerine takamaz. Beytüllâhim kilisesi de böyle idi: Enver Paşa, kilise camlarının niçin kırık bırakıldığını sorduğu zaman, masraf etmek sevabını milletlerin paylaşamadıklarını ve her teşebbüsün arkasından kan ve kavga çıktığını söylemişlerdi. Başkumandan kiliseyi bir jandarma müfrezesi ile sardırdı ve kilisenin pencerelerine yeni camlar ancak böyle takılabildi.”
"çünkü hüzün dediğim zaman aslında demek istediğim şey şu: içimde çiviler, kayalar, kırık camlar ve artık konuşamadığım sözcüklerle dolu olan kara bir delik."
Burası cehennemin dünyadaki yeriydi.
Kar küresinin kırık camları bu ormanın her yerindeydi.
Kırık camlar günün birinde bizi değil, o camları kıranları yaralayacaktı.
Hâlâ beynimin sinirleri arasında kıvılcımlanıyorsun
Hücrelerimin onca ölü ve kayıp duyguları içinden.
Umutlar hapishanesinde
Ve yaşım üniversiteliye dayanmış iken...
Sana en çok sevdalarımda duruca yaşamak yakışıyor.
Damarlarını yol bellemişsin gözlerimin, beliriveriyorsun.
Yüreğimin onca hücre zarından geçip yaşama tutunabiliyorsa
Umutlar hapishanesinde
Ve yaşım delikanlılığın çağındaki ilk cevher iken...
Bana en çok hatıralara vefa borcu hissetmek yakışıyor.
İnsanlara şiir okumak,
Aşklaraysa en çok ayrılık yakışıyor.