Bazen ah diyorum durmadan,
şimdi ben ahlatın başında,
otuz iki yaşımda
Ahlar ağacı gibi.
Rengarenk çaputlar bağladım yıllarca dallarıma,
Mavi, mor, kırmızı ve yeşil,
İstedim, hep istedim,
Sen iste derdim, iste yeter ki
Vereyim.
Her istediğimi verdim.
Arttım, fazlalaştım,
Eksikli yaşamaktan.
Ahlar ağacıyım, gibisi fazla.
Başka bir şey istemem
Artık beyazlaşan üç-beş tel saçıma,
Hesabımı tam vermekten başka.
Vasiyetimdir:
Dalgınlığınıza gelmek istiyorum
Ve kaybolmak o dalgınlıkta.
Hüzünler, sıkıntılar kırmızı ışıkta dursa.
Umutlar, hayaller, sabırsızlıklar sarı ışıkta beklese.
Ve candan sevdiklerimiz yeşil ışıkta çıkıp gelse.
Ne güzel olurdu hayatın trafiği.
(Hüseyin Muharrem Arat)
Dişil dinlerin bastırılmasıyla Kâse soylarının kadim öğretileri mit, hikâye ve sembollerde kodlandı, sanat ve mimaride kurnazca gizlendi ve Eski Yolların yerini alan dinlerin katedrallerine oyuldu. dünyanın tekrar Kâse Kalesi'ne girmeye hazır olduğu zaman.
Popüler Kâse efsaneleri, Galce mistik bir kazan bilgisinden ortaya çıktı ve
12-15. yüzyıllar arasında Konstantinopolis'te üretilmiş ve hacılar tarafından Rusya'ya götürülmüş çok sayıda taş ikon, Konstantin'in politikasında başarılı olduğunun da birer kanıtıdır. Çoğunlukla Yedi Uyur imgesi, bakire meryem ve çocuk İsa ile Aziz Nikolas ve İsa ile ve nadiren de bilinmeyen azizler ve piskoposlarla beraber işlenmiştir. Bu taşların bazılarının arkasında ise "kutsal mezar" vardır ki bu da taşların hac ile ilgili olduğunu gösteren işaretlerden birisidir.
Hacılar için üretilen eserler taşınması kolay küçük işlevsel parçalardır. Küçük resimler hıristiyanlık inancına göre önemli sahneleri konu alırlar. Bu eserler hacıların hafızalarını tazelemeye ve anlatılan çeşitli dini temaları görselleştirmeye yararlar. Moskova Tarih Müzesi'nde bulunan 13. yüz yıla ait Konstantinopolis yapımı taş muska bunlardan birisidir. (*) Bu eserde Yedi Uyur'un imgesi Latince yazıtlar ile birlikte verilmiştir.
Muskalar gerek küçük olmaları gerekse hacıların hafızalarını tazelemeleri açısından bu küçük ikonalara benzeselerde olayların pek görselleştirilmediği kimi zaman çeşitli semboller ve yazılar ile anlahldığı eserlerdir. Fakat muskalar diğer küçük ikonalardan farklı olarak insanların hayatların da kendilerini güçsüz hissettikleri çeşitli konularda başvura bilecekleri değerli parçalardır. Jasper (yeşime benzer bir taş), gematite, kantaşı (üzerinde kırmızı lekeler olan bir çeşit yeşil kuvars) gibi değerli taşlardan yapılan muskalar Doğu Roma'da ve erken dönem Rusya'sında da yaygın olarak görülür.
Kırmızı, yeşil ve mavi koni reseptörleri dalga boyu bilgisini kullanarak renklerin algılanmasını sağlar, fakat bu reseptörlerden birini kaybettiğiniz anda "renk körü" olursunuz, renk dünyanız bambaşka bir tona bürünür. Çoğumuz doğuştan belli bir reseptör türüne sahip olmayan genetik renk körlüğünü biliriz, ama hayatın ilerleyen aşamalarında yaşanacak bir sinir hasarı, hatta retinanın zarar görmesi bile (örneğin tüberküloz tedavisinde kullanılan belli antibiyotiklerin böyle bir etkisi olabiliyor) benzer durumlara yol açabilir.
✓Realger: Kırmızıya kaçan sarı renkli bu boya, Yeniçağa kadar kullanılmıştır.
✓Vermilion (Çin Kırmızısı): Parlak kırmızı renklidir.
✓Malahit: Bir boyar maddedir. Malahit yeşili, malahit minerali içermez. Antik Mısır'da gizemli bir gücü olduğuna inanılırdı.
✓Azurit: Mavi yeşil doğal mineraldir.
✓Mısır Mavisi: Doğada böyle bir mineral bulunmadığından birkaç mineralin ısıtılmasıyla hazırlanıyordu. Eski Çin'de de buna benzer bir mineral boya kullanılıyordu.
Eski Mısır'da çiçeklerden özellikle safran bitkisinden sarı boya elde edilmekteydi. Ayrıca kökeni Antik Mısır'a kadar uzanan kına maddesi de boya amaçlı kullanılmaktaydı.
Likenler renkli olduklarından; Antik Mısır'da özütlenerek sarı- kırmızı, sarı-yeşil, yeşil-haki renkli Orchil boyaları elde edilebilmekteydi.
Sözü edilen o ülkede sürücüler çok hızlı araba kullanıyor; hız sınırı yok, trafik ışıkları çalışmıyor, ne zaman karşıya geçilebileceği kestirilemiyor; üstüne üstlük, ne yaya geçidi var, ne de kaldırım...
Böyle olunca, orada neden çocukların okula yalnız gidemediğini anlamak zor değil.
Jülide’nin ülkesindeyse kurallar var; Jülide de onları biliyor. Yaya geçidinden geçmesi gerekiyor; kırmızı ışıkta sürücüler durmak zorunda olduğundan geçme hakkı ona ait; yeşil ışıkta geçme hakkı sürücülerde olduğundan onun beklemesi gerekiyor; yoldan değil kaldırımdan yürümeli; arabalarla motosikletlerin kaldırıma çıkma hakları yok...
Bu durumda, Jülide’nin neden okula yalnız gitmekte özgür olduğunu anlıyoruz. Jülide, hem kendisinin hem de sürücülerin sahip olduğu haklar ve yerine getirmeleri gereken ödevler sayesinde özgür.
Senfonideki her bir enstrümanın rolü şu renk meselesini hatırıma getirdi. Ona,doğadaki kırmızı ve turuncu renklerine eşdeğer olarak korno ve trombon; sarı ve yeşil için keman,çello ve kontrbas; mor ve mavi için flüt,klarnet ve obua seslerini kullanabileceğini söyledim.
Kente girmeden çok önce, birbiri içinden doğmuş bir kolu doğan güneşe, bir kolu batan güneşe değen görkemli bir dağ sırası karşılamışsa sizi, Antalya’dasınız. Özel birisi olmanız gerekmiyor bu büyük tören için. Dağdır. Özgürdür. Büyüktür. Güneş gibi, yağmur gibi aynı eşitlikte davranır eşiğine gelen herkese.
Yasemin kokularıyla genişlemiş
Hıdırellez de elma kabuğunu yastık altına koyarsak evleneceğimiz kişiyi rüyamızda görüyormuşuz . Ayy inanmayın böyle saçma şeylere bu arada elma kırmızı mi yesil mi olmalı 🙃
«Bir gemimizi var telli veraklı,
Yelkenleri kırmızı, yeşil direkli!
Tayfamız da vardır arslan yürekli
Rabbim nasip eyle bize karayı,
Evvelden karayı, sonra sılayı...»