Çözdüğünü ya da uyanışından yatağına dönüşüne kadar bir gün boyunca neler yaptığını tahmin ettiğini sandığın insanları aslında ne kadar az tanıdığını fark edersin. “Seni anlıyorum demek büyük bir yalandır. Kocaman bir yalan. Kimse kimseyi anlayamaz ve tanıyamaz bu dünyada… Var olan en sağlam zırh insan vücududur. İçindekileri en iyi saklayan kasa odur. Koridorlarında birikenlerin kokusunu bile yaymaz dışarıya Deliliğin kokusunu, anormalliğin kokusunu duyamazsın yanında gazete okuyan adamın, otobüs durağında. Sadece gördüklerin vardır. Beş duyunun algıladığı kadar anlarsın aileni, sevgilini, çocuğunu. Dolayısıyla herhangi bir şeyi, birini anladığına, ama gerçekten anladığına emin olmak, sarıldığında arkasında ellerini kavuşturabilecek kadar o şeyi ya da kimseyi anlamak olağanüstü bir durumdur. Ve çok zaman isteyen söz konusu olağanüstü ilişki için olağanüstü bir insan olmak gerekir. Kim bilir belki ben de anlarım kendimi. Anlayabilirim varlığımı. Ya da hepsininde vazgeçtim. Belki bir gün, ben de anlayabilirim suyu, ateşi, toprağı, havayı… Yanlış anlaşılmasın! Ders almak değildir anlamak. Tecrübe asla! Kıyasla da varılmaz bu noktaya. Tutunsa da aşıklarına, zincirlesen de kendini dostlarına yine de gömülürsün toprağa. Gerekirse hepsiyle beraber gömerler. Anlayamasaydım da ölecektim. Daha çok anlamam yormayacak tabutumu taşıyanların kollarını. Çünkü ne daha ağır oldum, ne daha büyük.
Sayfa 188Kitabı okudu
Önce bilgiyle sonra düşünmeyle gelen, insanın kendini üstün gör­mesi, diğer bütün konuşan yaratıkları ilk bakışta yargılaması belli bir yaşa kadar devam eder. Sonra bir gün fark edilir hiçbir canlının anlaşı­labilecek kadar basit olmadığı. İçine kapanık bir çocuğun sınıf arkadaşlarını pompalı tüfekle katlettiğini okursun gazetede. Orta yaşlardaki
Sayfa 179 - Kinyas
Reklam
_Gazeller_ _Keşke uyuyabilseydim de, rüyada yüzünü gösterseydin. _Ey bütün maddî varlığından kurtulup, sadece baştan ayağa nür olan azîz varlık, yıldızlar bile seni görüp kendilerinden utanıyorlar. Senin cevherin kuyumcuda müşterilerce pek beğenildi. Yani asaletine, rühî güzelliğine, Hakk aşıkları hayran oldular. _Avareliği, bir bir şerbet gibi
Kitap aşıklarına
Kimse bir kitap kaybetmek istemez.
Hanımı kitap sevmeyen kitap âşıklarına tavsiye olunur, güzel taktik:)
Nihat Bey'in eşi edebiyat muallimi idi. Buna rağmen, evde kitaba katlanamazdı. Kitapları 'kuma' gibi görüyor, sabredemiyordu. Ama Nihat Bey'in kitapları da gerçekten fazla idi. Bir oda tamamen kitapla doluydu. Öyle ki, odanın ortasında bir sandalye koyacak kadar yer vardı. Bu hal de tabiatıyla hanımını deli ediyordu. Bazen Hoca'nın Üsküdar Doğancılar'daki evine giderdik. Oradaki sohbetlerimizde, evdeki bu kitap meselesini kıs kıs gülerek anlatmıştı. Eşi eve kitap almasını istemediği için, Hoca sabah çıkarken koltuğunun altında kitaplarla çıkıyor, hanımına da "Bak hanım, bunları buradan götürüyorum. Akşam geldiğimde yeni kitap getirdiğimi sanmayasın," diye de haber veriyormuş. Tabii, sabah üç kitapla çıktıysa, eve akşam beş kitapla dönüyormuş Nihat Bey. Bu usulle, epey kitabı 'kaçak' olarak eve sokmayı başarmış. Bunu bize kendisi anlatmıştı.
Sayfa 206
“Çünkü aşk sadece aşıklarına büyülü görünür genellikle. Dışarıdan bakanlar, orada çocukça haller içine giren ve yaratmaya çalıştıkları yepyeni evrenle kimi zaman komik bile görünen iki kişiden fazlasını göremezler çoğu kez.”
Sayfa 154Kitabı okudu
Reklam