Ayasofya'nın yapıldığı dönemde olağanüstü bir sanat eseri olduğuna şüphe yoktur. Öyle ki İnciciyan, Roma'daki San Pietro, Londra'daki St. Paul ve Milano'daki Santa Marta kiliselerinden sonra dünyanın dördüncü büyük kilisesi olduğunu belirttiği Ayasofya'nın, bu kiliseler yapılmadan önce dünyanın en büyüğü olduğunu kaydetmiştir.
Anadolu Selçuklu Sultanı II. Kılıçarslan (1155-1192) kalabalık maiyetiyle birlikte Konstantinopolis'e geldiğinde, İmparator Sultan'a Ayasofya'yı gezdirmek istemiştir. Ancak o dönem patriklik makamında bulunan Lukas, "dinsiz adamların kutsanmış eşyaların arasından geçmemeleri" gerektiğini söyleyerek ziyarete karşı çıkmıştır. O gece meydana gelen deprem, halkı, patriği haklı bularak ziyaretin Tanrı'nın isteğine aykırı olduğuna inandırınca kilise ziyareti iptal edilmiştir.
Bu dönemde mabedin sıvaları tamamen yenilenmiş, içindeki mozaik ve resimlerin de üstleri kapatılmış, hünkar mahfili ile mihrap yenilenmiştir. Dış kısmında ise aşhane-imaret, şadırvan, sıbyan mektebi ve kütüphane inşa edilmiştir.
1054'te Papalığa karşı toplanan ve aforoz ilanı yayınlayan sind ile papalık ve patriklik arasındaki dönüşü olmayan ayrışma Ayasofya'da yaşanmıştır. Böylece günümüze kadar gelen ve aralarında kapanmayacak uçurumların olduğu Doğu ve Batı kiliseleri, "Ortodoks" ve "Katolik" mezhepler olarak kesin bir şekilde birbirinden ayrılmıştır. Yani Hristiyanlığın resmi olarak bölünmesi Ayasofya'da yaşanmıştır.
Dini, siyasi ve toplumsal işlevinin yanı sıra bu mabet ve çalışanları kamuya da hizmet etmiştir. Öyle ki teoloji dersleri veren hocalar Ayasofya'nın bünyesinde bulunan diyakoslardan oluşmaktaydı. Böylece din eğitiminin de burada yetişen din adamları tarafından kontrol edilmesi söz konusuydu. Ayasofya'daki görevlilerin cenaze hizmetinde de varlık göstermeleri hatta şehre verilen bu hizmeti kendi bünyelerinde tekele dönüştürlemeleri, mezkur kilisenin birçok yönden merkez olduğunun bir başka kanıtıdır.
100 Seyyahın Gözüyle Ayasofya
Birçok kaynak ve seyyahın notlarıyla ve üzerine Ayasofya’nın bazı tarihi olaylarının da gösterildiği bu eseri sıkılmadan okudum. Öncelikle Ayasofya hem hristiyanlık hem de müslümanlık için, insanlık tarihi için önemli bir yapı olduğundan, onunla ilgili bilgilenmek her zaman ilgi çekici geliyor.
Ayrıca seyyah okumaları da ne kadar bilimden ve kesin doğruluktan bazen uzak olsa da tarihte okunmayacak farklı detayların belirtildiği önemli eserler ortaya konuluyor. Bu kitap işlediği birçok kaynakla Ayasofya üzerine güzel bilgiler veriyor. Ben beğendim. Ayrıca kitabın içinde bahsedilen birkaç seyyahın da kitaplarını okuma hevesim oluştu.
Güzel bir kitap
Türkler evlerine hiç önem vermezler, onlar için yağmurdan korunabilecek bir çatı altına sığınabilmek yeterlidir. Buna karşın cami, okul, imaret, mescit gibi yapıların çok görkemli olması için her türlü gayreti sarf ederler.
Mimar Sinan " Tezkiretü'l-Ebniyye" adlı eserinde gayrimüslimlerin Ayasofya'nın kubbesinin büyüklüğünden dolayı Müslümanların camilerini hakir görmeleri üzerine Edirne'deki Selimiye Camii'nin kubbesini daha geniş ve yüksek şekilde inşa ettiğini bildirmektedir.