Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Son Yıl

1938

Orhan Çekiç

En Eski 1938 Sözleri ve Alıntıları

En Eski 1938 sözleri ve alıntılarını, en eski 1938 kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kendilerine çıkar sağlamak için özel yasalar çıkarttıran devlet adamlarına dünyanın her yerinde rastlanmıştır, bundan sonra da rastlanacaktır. Fakat nesi var nesi yok, tüm mal varlığını ulusuna, yani hazineye bağışlamak için özel yasa çıkarttıran bir devlet adamına, ne Atatürk’ten önce ne de sonra, bir daha rastlanamamıştır. Böyle bir lidere nasıl “diktatör” denebilir ki?
"Kaldı ki Kemal, o makamlar uhrevi makamlardır. Senin benim gibi kişilerin ulaşabileceği makamlar değil. Bu milletin yüzlerce yıldan bu yana alıştığı yönetim de mutlakiyet yönetimidir, cumhuriyet değil. Bu topraklarda bin senedir bir kişi 'otur' dedi, herkes oturdu, 'kalk' dedi, kalktı. Çünkü onlar kendilerini 'ümmet' görüyorlar, sen ise 'millet' diyorsun. Onlar kendilerini 'kul' kabul ediyor, sen 'yurttaş' diyorsun. Bu böyle gitmez. Benim kişisel görüşüm budur!" Başvekil Rauf (Orbay) Bey (...) cumhuriyet adında bir ot olsa, o ot bile bu topraklarda bitmez (...) demeye getiriyordu.
Reklam
Antalya - 6 Mart 1930
Bir koltuğa yığılır gibi oturdu. Çok yorgun, düşünceli ve sinirli görünüyordu. 'Bunalıyorum çocuk, büyük bir ıstırap içinde bunalıyorum. Görüyorsun ya, her gittiğimiz yerde mütemadiyen dert, şikayet dinliyoruz. Her taraf derin bir yokluk, perişanlık içinde. Ferahlatıcı pek az şeye rastlıyoruz, memleketin hakiki durumu bu işte! Bunda bizim günahımız yoktur. Uzun yıllar hatta asırlarca dünyanın gidişinden gafil, birtakım şuursuz idarecilerin elinde kalan bu cennet memleket, düşe düşe şu acınacak hale düşmüş. Bu arada beni en çok üzen şey nedir, bilir misin? Halkımızın zihninde kökleştirilmiş olan, her şeyi başta bulunandan beklemek ihtiyadı... Bütün iyilikleri bir şahıstan, yani şimdi benden istiyor, benden bekliyor. Fakat nihayet ben de bir insanım be birader, kutsi bir kuvvetim yoktur ki!...'
Bursa Nutku - 6 Şubat 1933
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, “demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek”. Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, “ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.”
Mersin - 20 Mayıs 1938 Başkomutan Mehmetçiği son kez selamlıyor
"Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum" dediği askerden kalanlar, işte buradaydılar, bir emriyle ölüme yeniden koşmaya hazırdılar. İnönü'de, Sakarya'da, Dumlupınar'da yedi düvele "dur" diyen asker oğlu asker işte 3 metre önünden aslanlar gibi akıp geçiyordu. Bu askere komuta ettiği için mutluydu. Sağ elinde şapkası, dimdik ayakta, 40 dakikadır Mehmetçiği selamlıyordu. Bu direnci gösterebilmesi bir mucizeydi. Bir ara, kızacağını bile bile Kılıç Ali "Paşam, biraz oturarak izleyin ya da bize yaslanın!" diyecek oldu, hışımla dönüp bağırdı: "Kılıç, Mehmetçik ne zaman oturarak selamlandı bugüne kadar?"
"Aleykümesselam!"
Hasan Rıza Soyak'a sorar: "Saat kaç?" "07:00 efendim." Aynı suali birkaç kez daha tekrar eder, aynı cevabı alır. Biraz sükunet bulunca yatağa tekrar uzatılır. Hasan Rıza kulağına doğru eğilir: "Biraz rahat ettiniz, değil mi efendim?" "Evet" diye yanıt verir. Arkasından Neşet Ömer İrdelp yanaşıp rica eder: "Dilinizi çıkarır mısınız efendim!" Dilini ancak yarısına kadar çıkarır. Dr.İrdelp tekrar seslenir: "Lütfen biraz daha uzatınız!" Nafile! Artık söyleneni anlamamaktadır, dilini uzatacağı yerde tamamen içine çeker, başını biraz sağa çevirerek Dr.İrdelp'e dikkatle bakar ve "Aleykümesselam!" der. Son ponksiyondan otuz saat sonra son sözü bu olur ve ardından son komaya girer...
Reklam
Ebedi Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, aziz ruhun şad olsun.
Saat tam 9'u beş geçiyor. Birdenbire gözleri açılıyor, dikkat ediyorum. Gök mavisi gözlerinde hala bildiğimiz çelik parıltıları ışıldamaktadır. Bir an sert bir hareketle başını sağa çeviriyor... Bana öyle geliyor ki, bu hareketiyle etrafındakilerin şahıslarında ilahi bir aşkla bağlandığı ve inandığı aziz milletini son defa "askerce" selamlamaktadır.
Vatan Sağolsun!
O gün hükümet Atatürk'ün vefat etmiş olduğunu resmen tüm dünyaya ilan ediyordu. Metni Başbakan Celal Bayar ile İçişleri Bakanı Şükrü Kaya birlikte hazırladılar: "Müdavi ve müşavir tabiplerin neşredilen son raporu Atatürk'ün dünyaya gözlerini kapadığını bildirmektedir. Bu acı hadise ile Türk vatanı büyük yapıcısını, Türk milleti ulu şefini, insanlık büyük evladını kaybetti. Milletimize, içimiz yanarak bu tarife sığmayan ziyandan dolayı en derin taziyelerimizi sunarız."
1930'lu yıllardan itibaren Avrupa'da faşizm, nazizm, komünizm gibi ideolojilerin yükselişte olduğunu görüyordu. Ama bunların hiçbirini halkına layık görmemişti.
...ilk günden itibaren, halk egemenliğine dayanan, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletinin düşünü kurmuştu.
Reklam
Bu topraklarda bin senedir bir kişi 'otur' dedi, herkes oturdu, 'kalk' dedi, kalktı. Çünkü onlar kendilerini 'ümmet' görüyorlar, sen ise 'millet' diyorsun. Onlar kendilerini 'kul' kabul ediyor, sen 'yurttaş' diyorsun.
Sayfa 28 - Rauf Bey'in M. Kemal'e söylediği kişisel görüşüKitabı okudu
Asıl olan, yüzyıllardır ihmal edilmiş bu halkın beyinlerindeki kelepçeleri söküp atmak, yapılacak olan devrim nitelikli reformlarla bilgi düzeyini olması gereken çağdaş düzeye çıkarmaktı.
Atatürk'ün "tek adam" yönetimi hakkındaki düşünceleri
"Şaşarım, o efendilerin aklı perişanına. Hep biliyoruz ki, memleketimizin başına gelen felaketlerin çoğu şahsi idareden gelmiştir. Bu kadar geri kalmamızın başlıca amillerinden biri de budur. Biz öteden beri, böyle bir idareyi bertaraf etmek için mücadele ettik. Şimdi nasıl olur da benim aynı yola gitmekliğim, yeniden devlet hayatında tarafımdan böyle bir çığır açılması istenebilir. Hadi diyelim ki ben de bu gaflete düştüm. Vekâletlerin yürütmekte oldukları işlerin büyük bir kısmı bilgi ve ihtisas isteyen konular olduğuna göre, ben Hariciye ve Milli Müdafaa Vekâletlerinden başka yerde nasıl faydalı olabilirim. Bu iki vekâalette, yüksek dış seyahatimizin idaresi ile, yurdun müdafaası esbabını hazırlamak işlerinden zaten sorumluluk mevkiindeki arkadaşlarla daimi temas halindeyiz. Bu arkadaşlara aklımın erdiği kadar yardım etmeye, faydalı olmaya çalışıyorum. Diğer sâhâlârda pek açık olan ihtiyaçlara, durmadan ilgililerin dikkatini çekiyorum. Mesela umumi kültürü yükseltmek, bir taraftan memlekette ziraat işlerini yeni vasıta ve usullere göre düzenlemek, verimi artırmak, diğer yandan da ölçülü bir programla muhtaç olduğumuz sanayii kurmak lazımdır diyorum. Bunları imkân nispetinde süratle tahakkuk ettirmek, tamamen mesuliyet ve ihtisas sahiplerinin işidir; oralarda benim ortaya atacağım yanlış mütaalalar vazife sahibini şaşırtabilir, tereddüte düşürür. Bu suretle mutlaka aksi tesir yaparak memlekete fayda yerine zarar getirir."
Mustafa Kemal Atatürk
Bir devlet adam, kerameti kendinde görmeye başladı mı, devlet adamlığını bitirdi demektir.
214 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.