Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kartal'ın Kanat Sesleri

ABD Dış Politikasında Yeni Yönelimler ve Dünya

Toktamış Ateş

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Monroe Doktrini, ABD’nin kendi kıtasında genişlemeye devam etme niyetini açıkça ortaya koydu. Doktrini takip eden on yıllar boyunca ABD, Karayipler, Latin Amerika ve Kuzey Amerika’da genişlemeye devam etmiştir. ABD liderleri, Vahşi Batı’yı uygarlaştırmanın ve genç ulusta geliştirilen eşitlikçi hükümet kavramlarını yaymanın ülkenin “açık kaderi” olduğuna inanıyorlardı (Peterson, 2018). Genişlemeyle birlikte bir dizi deniz aşırı koloni elde etmesine rağmen ABD’nin yalnızcılık ve tek taraflılık eğilimleri devam etmiştir. 1914’te savaş patlak verdiğinde pek çok Amerikalı, Amerikan hak ve çıkarları ihlal edilmediği müddetçe tarafsız kalınması ve savaşa dahil olunmaması görüşündeydi. 1914’te Başkan Woodrow Wilson ABD’nin tarafsızlığını deklare etmiştir. Ne var ki Almanya’nın sınırsız denizaltı savaşı ilan etmesi, ABD vatandaşlarını taşıyan yolcu gemilerinin batırılması ve Almanya’nın Meksika ve Japonya ile ittifak kurma girişiminin ABD’nin kuzey eyaletlerini tehdit etmesi gibi gelişmeler Wilson’un tarafsız kalma sözünü sürdürmesini zorlaştırmıştır. Başkan Wilson Kongre’ye yaptığı savaş çağrısında “Dünya demokrasi için güvenli hale getirilmelidir” ve “insan haklarının savunucusu olmaktan başka gayemiz yoktur, bencil çıkarlar gütmüyoruz” ifadeleriyle silahlı tarafsızlığın değişen koşullarda sürdürülebilir olmadığını vurgulamıştır. Bu konuşmanın ardından Kongre ABD’nin 135 yıldır kaçındığı şey olan bir Avrupa savaşına doğrudan katılım için onay vermiştir.
Ümit Yayınları
Amerikan Başkanı James Monroe tarafından 1823 yılında bir başkanlık mesajı yayınlandığında, bu mesaj tarihe Monroe Doktrini olarak geçmiştir. Neredeyse I. Dünya Savaşı’na kadar “Amerikan dış politikasının anayasası” olarak algılanan Doktrin, Amerikan dış politikasındaki idealizm-realizm ilişkisini anlamak açısından çok yerinde bir örnek olaydır (Kocakenar, 2015: 5). Doktrin, ABD’nin kendisi için ve Amerika kıtasındaki İspanya’dan bağımsızlığını kazanan sömürgeler için geliştirilmiş projeydi. Eski Dünya’yı temsil eden Avrupa sistemi Yeni Dünya Amerika’da ne kadar az temsil edilirse ABD o kadar güvende olur düşüncesi ve Avrupa’nın Amerika kıtasından geri çekilmesi ile oluşacak boşluğun ABD tarafından doldurularak yayılma isteğinin gerçekleştirilmeye çalışılması, realist dış politik anlayışı yansıtmaktadır. Doktrin’deki temel idealist unsur, cumhuriyetin herkes için krallıklardan daha iyi olduğu, küçük devletlerin geniş bir coğrafyayı kontrol eden imparatorluklardan daha yararlı olduğu anlayışıydı.
Ümit Yayınları
Reklam
20. yüzyıl öncesi dönemde ise ABD benzeri görülmemiş bir emniyete sahiptir. Çünkü, 1815’te Viyana Kongresi’nde kurulan Avrupa kıtasındaki güç dengesi, Avusturya, Fransa ve Rusya ile birlikte İngiltere tarafından etkin bir şekilde sürdürülüyordu. Viyana Kongresi’nin kararlarını uygulamak için tasarlanan Avrupa Uyumu, Avrupa’ya ender görülen bir istikrar getirmişti. Nitekim, Avrupa Uyumu, ABD’ye Başkan G. Washington’ın “kalıcı ittifaklar”dan kaçınma vaadini tutma imkanı tanımıştı. Ancak, Almanya’nın 1871’deki birleşmesiyle ve devamında Avrupa’daki birçok imparatorluğun dağılmasıyla bu denge bozulmuştu. Yeni ve istikrarlı bir güç dengesini bulamayan Avrupa, 1914 yılında I. Dünya Savaşı’na saplanmıştır.
Ümit Yayınları
Bağımsızlık Savaşı’nı sonlandıran 1782’deki ABD ve İngiltere arasında imzalanan Paris Antlaşması’nın ardından ABD hızla içe dönmüştür. Yeni bir ülke olarak en büyük ihtiyaç, siyasi istikrar ve ekonomik bağımsızlık dahil olmak üzere iç önceliklere dikkat etmekti ve bunu yapmanın en iyi yolu, ülkenin kurucularına göre Avrupa savaşlarının dışında kalmaktı. ABD’nin ilk üç başkanı—George Washington, John Adams ve Thomas Jefferson—genç ülkeyi mahvedebilecek yabancı müdahaleye karşı dikkatliydiler. Her biri, ABD’nin Avrupa savaşlarına çok fazla karışması durumunda ne olacağından korkuyordu. Dolayısıyla ABD’nin ilk yıllarında hakim olan dış politika, ABD’nin diğer ülkelerle ticari ilişkiler kurma özgürlüğü veren aynı zamanda onu herhangi bir ittifak ve resmi antlaşmanın dışında tutarak koruyan yalnızcılık ve tek taraflılıktı.
Ümit Yayınları
20. yüzyıl öncesinde ABD’nin küresel askeri ve diplomatik mevcudiyeti de yoktu. Amerikan Devrimi’nden sonraki yüzyılda, Avrupa’nın sömürge idaresinin kaldırılmasına şahit olan ülke, kendi yarımküresinde güvendeydi. Yine de Avrupa’nın büyük güçleri, ABD’yi içine çekme tehdidi taşıyan ve çok da cazip bir ihtimal olmayan, bitmez tükenmez siyasi şiddet nöbetleriyle uğraşıyordu.
Ümit Yayınları
Amerika’nın kuruluşunda önemli roller oynayan J. Madison ve T. Jefferson’un liberal olduğunu söylemek mümkündür. Amerikan anayasasının metni, bu isimlerin fikirlerini bariz bir biçimde sunmaktadır. Bu yapıyla kurulan ABD, uluslararası ekonomi politik sistemden daha fazla yararlanmak adına I. Dünya Savaşı sonrası yaşanan yıkım ortamını barışçı hale getirebilmek amacıyla bir dizi girişimde bulunmuştur. Bu girişimlerin temeli, dönemin Amerikan Başkanı Woodrow Wilson tarafından atılmıştır.
Ümit Yayınları
Reklam
“Küresel güç olmanın yolu bölgesel güç olmaktan geçer” mottosundan hareketle ABD, 19. yüzyılda Monroe Doktrini ile birlikte “Amerika Amerikalılarındır” diyerek kendi coğrafyası üzerinde hegemonyasını sağlamlaştırarak imparatorluğunu kurmuştur. Amerikan dış politikası, devletin kurulduğu tarihten I. Dünya Savaşı’na kadar ekonomik açıdan çok yönlü, siyasal açıdan tek taraflı bir politika benimsemiştir.
Ümit Yayınları
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.