Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Akdeniz Mitologyasından Efsaneler

Yaşar Atan

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
"Latin ozan Vergilius; birçok tarihçiye ve sanatçıya konu ve esin kaynağı olan Aeneis adlı destanını bitiremedi. Bu destan, Troya yakılıp yıkıldıktan sonra, Troyalı Ayneyas'ın yeni bir krallık kurmak üzere giriştiği İtalya yolculuğunu anlatıyordu. Böylece Vergilius, Roma İmparatorluğu'nun geçmişini Troya'ya dayandırmakla, Batı uygarlığının, Akdeniz uygarlıklarından kaynaklandığını çok belirgin olarak ortaya koymuş oluyordu..."
Yaradılışı gereği insanoğlu, daha gözlerini dünyaya açar açmaz, hemen çevresini bilip tanımak ve onu kendince dönüştürmek isterdi. Bu yüzden de hep olağanüstü güçlüklerle boğuşmak zorunda kalır ve haliyle tam anlayamadığı bu güçlük ve engelleri, "tanrılar"la özdeşleştirirdi.
Reklam
Amazonlar ve sünnetin kökeni
Çok doğal olarak dünyanın neresinde bir insan toplumu varsa, o toplum başlangıçta anaerkil bir toplumdu; orada egemenlik ve söz kadınındı. Çünkü kadının çocuk doğurduğu, ama erkeğin buna pek bir katkısı olmadığı o zamanlar da biliniyordu. İlk tohumlanma süreciyle doğum arasındaki o uzun dokuz ayda, erkeğin varlığı ve katkısı zaten unutulup gidiyordu... Amazonlar; Sümerlilerin İnanna dedikleri Anatanrıça Kibele'ye tapıyorlardı. Ve erkekleri de, hem evlerde hem tarlalarda köle olarak kullanıyorlardı! İşte bu erkek köleler bir gün ülkelerine gelen bir yabancıdan, dünyamızda Zeus adında erkek bir Baba Tanrı'nın ortaya çıktığını duydular. Bunun üzerine onlar da bir kadın olan tanrıça Kibele'yi bırakıp Zeus'a tapmaya başladılar... Bunun ardından da; "Biz babayız, asıl tohum bizde. Kadınlarsa tarladan başka bir şey değil!" diye böbürlenip diklenmeye başladılar! Bunun üzerine Amazon kadınlar da, egemenliklerini korumak için bir gecede, şımarık ve isyancı erkeklerin üreme organlarını dipten kesip tanrıça Kibele'ye armağan ettiler!.. (İşte bu dipten kesme geleneğinin hafifletilmişi olan sünnet uygulaması da, Amazonların bir armağanı olmalıydı!..)
Sırılsıklam aşk içinde yaşayan ozan Dafnis; sevgilisi perikızı Lika üstüne coşkulu ezgiler dillendiriyordu durmadan; yeni yeni şiirler üretiyordu. Ama bir süre sonra Afrodit; bu kez bir başka perikızına tutulması için yeniden aşk okları saldı ozan Dafnis'in yüreğine. Hem de en yakıcı oklardan! Bir başka perikızıyle düşüp kalkmaya başladı. Olup bitenleri öğrenen Lika da, sözünü tutmayan vefasız çoban Dafnis'in gözlerini kör etti!..
"Tanrılar mı dedin? Tanrılar devletin memurlarıdır,"
Tanrılar, aslında insanoğlunun elleriyle yakalamak isteyip de yakalayamadığı kendi gölgesinden başka bir şey değildi...
Reklam
Yedi Uyurlar
İsa'ya tapan bu militanlardan yedi kişilik bir örgüt ve köpekleri Kıtmir, Romalı komutanın hışmından ırak durmak için Efes'teki Panayır Dağı'nın eteklerinde buldukları bir mağaraya sığındılar ve gecelerini orada geçirmeye başladılar... Günlük koşuşturmalardan çok yoruldukları bir gün, gene mağaralarında derin bir uykuya daldılar. Ne var ki mağaranın girişine nöbetçi diktikleri köpekleri Kıtmir de katıldı bu derin uykuya!.. (...) Yedi Uyurlar, köpekleri Kıtmir'le birlikte Efes kentini aylarca incelediler. Antikçağdaki halklarla Hıristiyan çağındaki halkların yaşamlarını karşılaştırdılar... Antikçağın nice tanrı-tarıça heykelleri ve sanat yapıtları kırılıp parçalanmış, onların yerine yeni tapınaklar kurulmuştu... Ortada değişen hiçbir şey yoktu: Halk gene belbağladığı yeni dinin papazlarınca sömürülüyor; imparatorlarının yağma ve işgal amaçlı savaşları yüzünden gençler kırılıp kırılıp gidiyorlardı. Halk gene tanrılarla el ele olmuş ağaların beylerin buyruğunda kul ve köle olarak sürünüyordu... Kadınlar gene evlerine kapatılmış kölelerdi... Velhasıl Yedi Uyurlar ve köpekleri Kıtmir; o sömürüsüz, savaşsız ve her türlü köleliğin kalktığı Altınçağın gelmesine daha epeyce zaman olduğunu iyice anladılar... Artık tanrılardan da umutlarını kestiler.
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.