Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Akıl Ve İman

Ahmed Hulûsi

Akıl Ve İman Sözleri ve Alıntıları

Akıl Ve İman sözleri ve alıntılarını, Akıl Ve İman kitap alıntılarını, Akıl Ve İman en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
muhatabımız, Rasûlullâh (aleyhisselâm)’dır! Bize tebligatını yapmıştır... Artık bizler, ya buyurduklarını nazarı dikkate alır, gereğini yapar, kendimizi kurtarmaya bakarız; ya da aldırmayız ve sonuçlarına katlanırız!.. Rasûlullâh ile kişi arasında, ne mertebede veya etikette olursa olsun, hiçbir din görevlisine yer yoktur! Esasen “din görevlisi” diye bir şey yoktur İslâm Dini’nde! “İslâm Dini”nde ne teşkilatlar vardır, ne de müesseseler!.. Ancak insanlar, topluluk hâlinde yaşamaktan dolayı daima belli yöneticiler seçmeye alıştıkları için, Din olgusunu da bir görev hâlinde kabullenmişler; sonuçta Dinsel idareciler ve idare edilenler sınıfları ortaya çıkmıştır! Şu anda dünya üzerinde, “ALLÂH” adına konuşma ve hüküm verme, yargılama yetkisi kimsede mevcut değildir!.. Ve olamaz da!
Bugün sayısız insan “Allâh’a inanıyorum” diyor... Ancak tahkik ehli bir yana, hiç kimse Allâh Rasûlü Hz. Muhammed’in açıkladığı Kurân’ın tarif ettiği Allâh’a iman etmiyor!.. İşte bunu kesin bir dille vurgulayan âyet: “İnsanlardan bir kısmı 'B' işareti kapsamınca (varlıklarını Allâh Esmâ’sının oluşturduğu inancıyla) Allâh’a ve âhiret süreçlerine (sonsuzluk içinde, kendilerinden açığa çıkanın sonuçlarını yaşayarak yer alacaklarına) iman ettiklerini söylerler; ne var ki imanları gerçekte bu kapsamda değildir!” (2.Bakara: 8) Hepsi de kendi kafasında, hayalinde, şartlanmaları neticesinde oluşan “ötesindeki” bir gök tanrısına inanıyor ve ona “ALLÂH” adını veriyor! Ondan sonra da, O’nu hesaba çekiyor!!! “Bunu da böyle yaptı olur mu”; “Bunun da sırası mıydı” diye O’na bir yığın “eksiklik” atfediyor!.. Kime?..
Reklam
“Ben kendi düşüncemdeki Allâh’a teslim oluyorum” diyen kişi; “Ben Rasûlullâh’ı kabul etmiyorum, ben Rasûlullâh’sız Allâh’a teslim oluyorum” diyen kişiye benzer!.. Hâlbuki; Rasûlullâh’a gerek olmadan Allâh’a vâsıl olmak, Allâh’ı bilmek, idrak etmek hiç mümkün değildir! Mutlaka Allâh Rasûlü’ne ihtiyaç vardır... Niye..? Şimdi bunun izahını yapalım... Nebi ve Rasûl, “vahiy” gücüyle Allâh’ı bilmiştir... Normal bir kişi ise akıl gücü ile Allâh’ı bilir! Vahiy gücü ile akıl gücü arasında çok büyük fark vardır. Vahiy yolundan Allâh’ı bilmek, varlığın hakikatinin melek aracılığıyla kişiye açılması sonucunda varılan hakikattir... Yani akıl, fikir, mantık kullanılmaksızın; kendi özündeki hakikatin, sende melek aracılığıyla açığa çıkmasıdır. Hz. Muhammed (aleyhisselâm) bu yoldan Allâh’ı bildiği için, bütün insanlara yol gösterici olmuştur!
Gerçekte, senin nefsinin benliği, Rabbinin benliğidir! Senin kendine has bir benliğin yoktur! Kâinatta var olan tek mutlak benlik “Allâh”ın benliğidir. “Benlik Allâh’a aittir. Senin ben demeye hakkın yoktur” diyerek bunu basite indirgemişlerdir. Yani bu varlığa “Ben” kelimesi ile işaret ettiğin zaman, o “Ben” aslında senin nefsin değil, “nefs”in hakikati olan “Rabb”indir. O yüzden denmiştir ki: “NEFSİNİN HAKİKATİNİ BİLEN, RABBİNİ BİLİR.”
“Âmentü Billâhi” dendiği zaman, “B”nin buradaki işaretinin “ALLÂH” isminin anlamını gerçek ve mutlak mânâsıyla anladıktan sonra; kendinin, “ben” dediğin şeyin, “O”nun dışında, ayrı bir varlık olarak var olmayıp; “ALLÂH” varlığı ile kaîm ve var olan bir yapı olduğuna “İMAN” etmek anlamında olduğu anlaşılır. Yani, “Âmentü”, “iman ettim”; “Billâhi”, mutlak ve gerçek anlamda “Allâh”ın varlığına; benim kendi varlığımın da, “O”nun varlığı, vücudu ile kaîm olduğuna; tüm varlığımın, tüm boyutlarıyla, sadece “O”nun Esmâ’sıyla mevcut olduğuna; “O”nun varlığı dışında hiçbir varlık ve özelliğimin olmadığına “iman ediyorum” demektir bu. İşte burada önemli olan husus, Kur’ân dilinde ve Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’ın açıklamasında ötenizdeki bir “TANRI”ya iman değil; varlığınızın her zerresindeki; tüm boyutlarınızı meydana getiren “Allâh”a iman üzerinde durulmasıdır.
Şurası kesin ki, Allâh dilediğini yapmadadır ve yaptığından sual sorulması söz konusu olmaz! Sual sorulmaz; çünkü, sual soracak ikinci bir varlık yoktur! “VE MA TEŞÂÛNE İLLÂ EN YEŞÂALLÂH...” (76.İnsan:30) “ALLÂH DİLEMEDİKÇE SİZ DİLEYEMEZSİNİZ!”... Evet, dikkat buyurun... “Siz isteyemezsiniz, ALLÂH istemedikçe” çevirisi yanlıştır! Bu âyetin gerçek mânâsı; “Siz isteyemezsiniz, isteyen ALLÂH’tır!”... Ve bu mânâyı anlarsak, fark ederiz ki, iki tane isteyen varlık yok! “Biri istiyor da, onun isteği üzerine ötekinde de istek meydana geliyor” gibi bir kavram kesinlikle söz konusu değil!
Reklam
Yüz bin ya da on milyon yıl önce de, sonra da “ALLÂH SÜNNETİ” değişmediğine göre... Allâh Rasûlü’nün “SÜNNETİ” de “ALLÂH SÜNNETİ” olduğuna göre; hâlâ sadece, Rasûlullâh’ın biçim, kıyafet ya da davranışlarını mı anlayacağız “SÜNNET” kelimesinden?.. Yoksa, “ALLÂH”ın zamanüstü yaratış hüküm ve sisteminin Allâh Rasûlü tarafından fark edilip; ALLÂH sistem ve düzeninin zamanüstü değerlerinin benimseniş ve bize fark ettirilmek istenişinden mi söz edebileceğiz?
Eğer belli bir akıl gücüne sahip isek... Zira “Akıl” arapçada “Ukl” kelimesinden gelmiştir. “Bağlamak” anlamınadır... Yani bir şeyi, diğer bir şeye bağlayarak, aralarında bir bağlantı kurup, bir sonuç çıkarma özelliğidir... Bu akıllı bir kişidir demek; birtakım nesneleri, birtakım bilgileri, cevherleri birbirine bağlayarak ortaya bir sonuç çıkartıp buna göre kendine yön verebiliyor demektir.
ALLÂH’ın SINIRSIZ varlığına İMAN EDİLDİĞİ ZAMAN!.. Yani SINIRSIZ varlığı dolayısıyla hiçbir boyutta “O”nun yanı sıra ikinci bir varlığın mevcudiyetinden söz edilemeyeceği kavrandığı zaman... Görülecektir ki “sen (ben)” zaten hiç “var” olmamışsın... “Yok”sun!.. “YOK” mayasından oluşmuş bir “yok” olarak mevcudsun; ki gerçekte tüm varlık sadece “O”dur!
“Âmentü Billâhi” dendiği zaman, “B”nin buradaki işaretinin “ALLÂH” isminin anlamını gerçek ve mutlak mânâsıyla anladıktan sonra; kendinin, “ben” dediğin şeyin, “O”nun dışında, ayrı bir varlık olarak var olmayıp; “ALLÂH” varlığı ile kaîm ve var olan bir yapı olduğuna “İMAN” etmek anlamında olduğu anlaşılır. Yani, “Âmentü”, “iman ettim”; “Billâhi”, mutlak ve gerçek anlamda “Allâh”ın varlığına; benim kendi varlığımın da, “O”nun varlığı, vücudu ile kaîm olduğuna; tüm varlığımın, tüm boyutlarıyla, sadece “O”nun Esmâ’sıyla mevcut olduğuna; “O”nun varlığı dışında hiçbir varlık ve özelliğimin olmadığına “iman ediyorum” demektir bu.
Reklam
Kendi kafasında yarattığı tanrısına eksiklik atfediyor! Neden?.. Çünkü, Allâh Rasûlü’nün bildirdiği Allâh’tan haberi yok! Hz. Muhammed (aleyhisselâm) Efendimizin bize bildirdiği Allâh ile, bugünkü sayısız insanın inandığı ve “Allâh” adını verdiği tanrısının hiç alâkası yok! Zira bugünkü insanlar tasavvurlarında yarattıkları ötelerindeki bir gök tanrısına “Allâh” adını veriyorlar! Hz. Muhammed’in bildirdiği Allâh’a iman etmek için önce “LÂ İLÂHE İLLÂLLÂH”; sonra da “Kul HÛ VALLÂHU AHAD” âyetlerinin mânâsını idrak etmek zorunludur! Bu ikisinin arasındaki anlam farkı kavranılmadan Hz. Muhammed’in bildirdiği Allâh’a iman etmek asla ve asla mümkün değildir! Bu fark anlaşılmadığı takdirde de, düşüncende tasavvur ettiğin, aklının gücüne göre kendi hayalinde oluşturduğun bir tanrıya “Allâh” adını verirsin!.. İşte o takdirde Kurân’daki şu âyeti hatırlamamız icap eder: “HEVÂSINI (içgüdüsel dürtülerini - bedenselliğini - kuruntuladığını) TANRI EDİNENİ GÖRDÜN MÜ?..” (25.Furkan: 43) Niye..? Çünkü, kendi basit anlayışına, sınırlı fikrine, vehmin hükmü altındaki aklına göre bir tanrı varsayıp yarattın! Sonra da, O’nun kimi işinden memnun olup, kimi işini de eleştiriyorsun!.. Oysa, Âlemlerin Rabbi olan Allâh’tan haberin bile yok!
Ben diyorum ki; senin “Rab” dediğin şey, Nefsinin hakikatidir. Yani “ben” dediğin zaman o “ben” kelimesinin hakikati gerçekte Allâh’tır. “Ben” diye, O'nun gayrı olarak bir varlık yoktur. Senin “ben” kelimesiyle varsaydığın varlık izafî, vehmî bir varlıktır. Oysa senin hakikatin, “ben” dediğin şey, Allâh’tır; dediğim zaman, senin bunu akıl yoluyla kavramana imkân yoktur! İşte bunu akıl yoluyla kavramana imkân olmadığı için de burada akıl yolu kapandı. Akıl yolu kapanınca, tek bir geçiş köprüsü vardır... O da İMAN köprüsü!.. Yani sen ancak, Rasûlullâh (aleyhisselâm)’ın söylediğine iman edip, bu inancın istikametinde O’nun dediğini yaparak; akıl yoluyla geçemediğin bu engeli iman desteğini kullanarak geçebilirsin... Zira başka türlü takıldığın o engeli geçme imkânın yoktur!
İslâm, Allâh'a teslim olma sistemidir! Yani varlığın üzerinde mutlak mutasarrıf, hâkim, yönetici, varlığın sahibi “Allâh”tır; her şey O’na teslim olmuş olarak mevcuttur anlayışı! Bu anlayış hangi devirde kimden gelirse gelsin, o tek gerçek dindir. Yani, İslâm diye günümüze özgü ya da Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’ın getirmiş olduğu bir dini anlamayalım. “KESİNLİKLE ALLÂH İNDÎNDE DİN İSLÂM’DIR!..” (3.Âl-u İmran: 19) Yani, Din denen olayın aslı; varlığın, Mâlik’el Mülk olan ALLÂH'ın hükmü, iradesi, kudreti ve tasarrufu altında olduğu gerçeğinin fark edilmesidir... Bu anlayışı getirmiştir Hz. İbrahim (aleyhisselâm), Hz. Nuh (aleyhisselâm), Hz. İsa (aleyhisselâm), Hz. Musa (aleyhisselâm)... Hepsi de bu Dini, bu esası getirmiştir! Hepsi de demiştir ki; “Bu dünya fânidir, geçicidir. Sahip olduğunuzu sandığınız her şey bu madde dünyasında kalacaktır... Siz Allâh'a ve ölüm ötesi yaşam boyutuna yalnız ve hiçbir şeyinizi götüremeden geçeceksiniz. Ona göre hazırlanın.” Bütün Allâh Nebi ve Rasûllerinin dediği istisnasız budur! Bu yüzdendir ki İslâm Dini denen Din, Allâh'a teslim olma dinidir; yani inancıdır; anlayışıdır!
İnsanın kendindeki üstün özellikleri keşfetmesi; ancak Allâh varlığıyla mevcut olduğunu anlamasından ve özündeki Allâh'ı keşfetmesinden geçer!..
“İş bitirildiğinde (hakikat ortaya çıktığında), şeytan der ki: ‘Muhakkak ki Allâh size Hak vaadi bildirdi... Ben de size vaatte bulundum, fakat hemen sonra vaadimden döndüm... Ben (zaten) sizin üzerinizde bir sultaya (zorlayıcı güce) sahip olmadım... Sadece size fikir ilham ettim, siz de benim verdiğim fikre (nefsinize hoş geldiği için) uydunuz! O hâlde beni suçlamayın, nefslerinizi suçlayın! Ne ben sizin imdadınıza koşarım, ne de siz benim imdadıma koşup kurtarabilirsiniz. Daha önce beni ortak tutmanızı da ben kesinlikle kabul etmemiştim! Muhakkak ki zâlimler için acı bir azap vardır.’” (14.İbrahiym: 22)
16 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.