Zihinlerimiz elek gibi, unutkanlık içeri sızıyor; ben de aradan geçen yıpratıcı yılların etkisiyle Beatriz’in belleğimdeki yüzünü çarpıtıyorum ve yitiriyorum.
“Ben,” dedi, hiç de gereği olmayan bir heyecanla, “çağdaş insanı şöyle görüyorum: En gizli, en kutsal hücresine, sözgelimi şatosunun kulesine bile kapanmış olsa, gene de donanmıştır; telefonlarla, telgraflarla, gramofonlarla, radyolarla, sinema perdeleriyle, göstericilerle, sözcüklerle, tarifelerle, el kitaplarıyla, bültenlerle…” Böylesine donanmış bir adam için sahici bir yolculuğun artık gereksiz olacağını belirtti. Yirminci yüzyılımız Muhammet’le dağın öyküsünü tersine çevirmişti. Bugün artık dağ çağdaş Muhammet’e geliyordu.