Alevî ve Bektaşî İnançlarının İslâm Öncesi Temelleri Quotes
You can find Alevî ve Bektaşî İnançlarının İslâm Öncesi Temelleri quotes, Alevî ve Bektaşî İnançlarının İslâm Öncesi Temelleri book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Kitleler ugradıkları haksızlıktan kendilerini kurtaracağına iman ettikleri şahıslara insanüstü vasıflar yakıştırmakta, onların ölümsüz olduklarına inanmak istemektedirler.
Çünkü buna ihtiyaçları vardır. Bu sebeple zaman zaman bu ruh halinin bir dini inanç biçimine dönüştügü görülür.
Daha ilk çaglardan beri dünyanın muhtelif yerlerinde ölüm denilen olayın bir çeşit dünyadan yükseğe çıkma olarak kabul edildigine dair inançlar görülmüştür. Mesela piramitlerdeki metinlerden ögrenildigine göre eski Mısır dininde firavunların ölüm esnasında göge çıktıklanna inanılmaktadır. Bu çıkış bazan bir kuş, çekirge yahut uçan bir böcek şekline girerek, bazan da doğrudan yükselmekle olmakta ve firavun Güneş Tanrısı Ra tarafından kabul edilmektedir. Musevilikte ilyas Peygamber'in, ateşten atların çektiği bir arabaya binip göğe yükselerek düşmanlannın saldırılarından ve ölümden kurtulduğuna
inanılmaktadır.Hıristiyanlık'ta da Hz. lsa'nın çarmıha gerildikten (crucifixion) sonra yeniden dirildiği (resurrection) ve göğe çekildiği (ascension) inancı herkesçe malumdur. Aynı inanç bir farkla İslamiyet'te de mevcuttur. İslamiyet'te haça gerilenin Hz. lsa olmayıp Allah tarafından ona benzetilen münafık bir havari olduğu ve ölmeden önce Hz. lsa'nın sağ olarak Allah katına çıktığı kabul edilir
Bektaşiligin önemli inançlarından birini teşkil eden bu anasır
(unsurlar) telakkisinin, bazılarınca bizzat Hacı Bektaş'ın yazdıgı
kabul edilen Makalat'ta da kuvvetle işlendigi görülmektedir. Allah insanları bu dört unsurdan yaratmıştır. Dolayısıyla bu unsurların özelliklerini taşırlar. Abidler denilen şeriat ehli, yelden
yaratılmıştır. Zahidler, tarikat ehli olup oddan yaratılmıştır. Marifet ehli olan arifler, sudan, sonunculan teşkil eden mahabbet ehli muhibler ise topraktan yaratılmışlardır.
Bektaşiligin teşekkülünde hiç şüphesiz fikirleriyle ve şiirleriyle büyük bir rol oynayan XV. yüzyıl Rum Abdalları'ndan Kaygusuz Abdal'a ait oldugu söylenen bazı risalelerde de dört unsurun insan yaratılışındaki payı yine kuvvetle vurgulanmaktadır. Mesela Gülistan isimli risalede Allah'ın Adem'i yüzüne perde eyledigi ve bu perdenin su, toprak, ateş ve yelden yaratıldıgı ifade olunmakta,Sarayname'de ise Makalat'taki fikirler aynen tekrarlanmaktadır
Abdal Musa bir gün müridlerine tekkeye bir gemi dolusu asker geleceğini haber verir; bunlar için yemek hazırlanmasını emreder.
Gerçekten bir saat sonra askerler sahile ayak hasarlar. Müridler onları alıp tekkeye getirirler. Askerler ocaktaki kazandan başka ortalıkta bir şey görmeyince aç kalacaklarını zannederler. O sırada şeyh dervişlere yemeği askerlere paylaştırmalarını bildirir. Yemek kepçe ile kırk bin askere paylaştırılır. Önlerinden artıncaya kadar yedikleri halde kazan yine dopdolu durur.
Bu motifi ihtiva eden menkabelerden ilkine yine Menalub-ı
Hacı Bektaş-ı Veli'de rastlıyoruz. Rivayete göre Ahmed-i Yesevi'nin şan ve şöhretinin artmasını çekerneyen bazı kimseler, onu hırsızlıkla ittiham etmek için, boğazladıkları bir öküzü
gizlice tekkenin mutfağına bırakırlar. Ertesi günü hırsızlık şayiasını yayıp her tarafı aramaya başlarlar. Bu arada tekkeye de girerler; mutfaktaki öküzü görürler. Duruma çok üzülen Ahmed-i Yesevi, dua ederek iftiracıları hemen oracıkta herkesin
gözleri önünde köpek şekline sokar. İftiracılar önce ete saldırıp yerler, sonra birbirlerini parçalarlar.
Bektaşi menakıbnamelerinde dağ ve tepe kültünü çağrıştıran bazı menkabelere rastlanmaktadır. Mesela Menakıb-ı Hacı Bektaş-ı Veli'de devamlı olarak bir Arafat Dağı'ndan bahsedilir.
Hacı Bektaş Sulucakaraöyük'e geldiği zaman, köye yakın olan bu tepeye çıkmış, oradaki bir mağarayı kendine devamlı inziva yeri olarak seçmiştir. Vilayetname-i Hacım Sultan'da, Hacım'ın daima yüksek tepeler üzerinde ibadet ve riyazatta bulunduğu belirtilir. Bir menkabesinde, Genniyan ilindeki bir tepe üzerinde günlerce yemeden, içmeden riyazat yaptığı anlatılır. Sair günlerde dervişleriyle beraber daima aynı tepede dua etmektedirler. Bir başka menkabede anlatıldığına göre: yine aynı bölgede Kızılburun adını taşıyan bir tepe vardı. Hacım Sultan zaman zaman burada da inzivaya çekilir ve geceli gün düzlü sağ ayağı üzerinde tam kırk gün dururdu.
Türkler'in lslamiyet'i kabul etmeden, dolayısıyla Anadolu'ya gelmeden evvel Orta Asya'daki tarihleri boyunca etkisi altında kaldıkları iki büyük kültür dairiresini, yukarıda açıklamaya calıştığımız üzere, Çin ve İran kültür dairderi Teşgil etmekte buna ilave olarak kısmen de belirli çevrelce münhasır kalan Hıristiyan ve Musevi kültürü bahis konusu olmaktadır. Orta Asya'da Türkler'in kendi kültürleri temelde varlığını korumuş, fakat belli ölçüde işaret edilen etkilerle beslenmiştir. X. yüzyıl da kitleler halinde Islamiaşma başlamış, başta Oğuzlar olmak üzere muhtelif Türk zümreleri bu yeni ve tamamen değişik mahiyetteki dinin kültür çerçevesine dahil olmuşlardır. Yalnız burada unutmamak gerekir ki, Türkler lslam kültürünü, kendi öz kültürleriyle yoğrulmuş iran ve Çin (Budist) kültürünün etkilerini almış olarak tanımışlardır.
13. yüzyılda Anadolu’ya muhtelif göçlerle gelip yerleşen Türkmen babalarının, eski Türk Şamanlarının islamileşmiş şekilleri olduğu eskiden beri bilinmektedir.
Menkur denilen dağda bir su kaynağı
yanınd:ı bulunan kayada, sC'nlc rclrn hir i nsanın dizkapaklarının
ve ellerinin izini andıran çukurlar vardır. oguzlar bunun
Hz. lsa'ya ait olduğuna inanıyor ve secde ediyorlardı. Idrisi de, Seylan Adası'nda Rahuk denilen dağın tepesindeki bir kayada Hz. Adem'in izinin bulunduğunu yerlilerden işittiğini ve onların bu kayayı takdis ettiklerini söyler. Nitekim eskiden
Orta Asya'da Budist Türkler'in de üzerinde Buda'nın izi olduğunu söyledikleri birtakım kayaları mukaddes addettiklerini
biliyoruz.Aynı kült, Budist çevrelerde Buda'nm, Hıristiyan ve Müslüman çevrelerde ise duruma göre , Hz. İsa'nın, Hz. Ali'nin ve Hz. Adem'in şahsiyeti etrafında belirmektedir.
O halde, Menakıb-ı Hacı Bektaş-ı Veli'deki menkabelerde ortaya çıkan taş ve kaya kültüyle ilgili motiflerin, eski Orta Asya'daki inançların devamından başka bir şey olmadığını söyleyebiliriz. Günümüz Anadolu'sunda ve Orta Asya'da görülen Hz. Ali'nin izini taşıyan kaya örnekleri, bunu gösteriyor. Bütün bunlarda ortak nokta, insan izine benzer izler bulunmasıdır. Bunlar, bu taş veya kayaların takdisine bir sebep gibi göründüğü halde, kanaatimizce durum daha başkadır.
Bugün Anadolu'nun hemen her tarafında üzerinde " Hz. Ali'nin atının ayak izleri" bulundugu söylenen ve bu yüzden takdis ve ziyaret olunan birçok kayalara rastlanmaktadır. Mesela, Amasya'da Çoban Dede tarafında; Edremit'te Duradağı üzerinde; Mudurnu'da Akkaş Köyü'nde; Kayseri yakınındaki bir tepede; K.Maraş-Elbistan yolu üstünde iri bloklar halindeki kayalarda, işaret edilen iz oldukları ileri sürülen çukurlar gösterilir. Çevre halkı bunları ziyaret ederek adaklar adayıp kurbanlar sunmakta ve hastalıkların iyileşmesi, yahut çeşitli dileklerinin gerçekleşmesi için dualar etmektedir. Bilhassa sonuncusu, Elbistan yöresindeki Kızılbaşlar ve Kurınançlar arasında Ali Kayası diye bilinir ve son derece mübarek sayılır.
Bir başka menkabede, arslana binip yılanı kamçı yaparak Hacı Bektaş'ı ziyarete gelen Seyyid Mahmud Hayrani'ye karşı Hacı Bektaş'ın kızıl bir kayaya binerek karşılamaya çıktığı ve kayayı uzunca bir müddet yürüttüğü hikaye edilir