Aliya İzzetbegoviç, ahlak anlayışını değerlendirirken iki kavram kullanır: "Vazife ve "Menfaat". Vazife ahlakın, menfaat ise siyasal alanın konusudur. Adalet ve fazilet uğruna savaşan birinin, dünyevi hiçbir menfaati yoktur. Bu yüzden ahlaki davranışlar menfaat ile temellendirilemez.
Sanatın özü meyildir, yani dış dünyada değil; dahilde, ruhun içinde bir şeydir. Sanat, sanat eseri olmasa da özelliğini korur. Bu yaratıcı meyil yoksa sanat da yoktur.
Sanat, tıpkı dinin insanlara mesajı gibi harika bir mesaj aracıdır. "Din ile sanatın tarih boyunca aynı veya benzeri kaderi yaşamış olması, bize şimdi gayet tabi görünmelidir. Değişik durumlarda onların hürriyet ve hürriyetsizlik ölçüsü hemen hemen aynı idi."
İzzetbegoviç'e göre insanının varoluşuna vurgu yapan din ve sanattır. Sanat, insanı yaratma eylemine çağırır. İlim doğruyu hedef edinirken, sanat hakikate uygun olanı hedefler; ilim tabiat kanunlarını keşfedip yararlanmak, sanat kainattaki düzeni yansıtmayı amaçlar.
"Tefekkür, meditasyon insanın kendi kendini, dünyadaki yerini tanımak üzere sarfettiği iç çaba; öğrenmek ve tahsil etmek ise gerçekler ve gerçekler arasındaki münasebetler hakkında bilgi toplamaktan apayrı bir faaliyettir... Tefekkür düşünürlerin şairlerin, sanatkarların, ermişlerin tutumudur, İlim adamlarının değil... İlim adamı da tefekkür anlarını tanır, ancak ilim adamı sıfatıyla değil, insan olarak, sanatkâr olarak. Tefekkür kişiye kendi üzerine hakimiyet imkânı verir; ilim de tabiat üzerinde..."
Kültür 'insan olmak hüneri', uygarlık ise işlemek, üretmek, yönetmek, şeyleri daha mükemmel yapmak maharetidir. Kültür, 'durmadan kendini yaratmak', uygarlık ise dünyayı durmadan değiştirmektir.