Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

All About Space - Sayı 1 - 2021/01

All About Space

En Yeni All About Space - Sayı 1 - 2021/01 Sözleri ve Alıntıları

En Yeni All About Space - Sayı 1 - 2021/01 sözleri ve alıntılarını, en yeni All About Space - Sayı 1 - 2021/01 kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Altın 79 proton ve 118 nötron içerir. İyi bir elektrik ve ısı iletkenidir, ancak nadir olması nedeniyle daha çok mücevher olarak değerlendirilir
Sayfa 91
Yaklaşık5,5milyaryılİÇİndeGüneşşİşecekve şuankİboyutundan200katdahabüyükhale gelecek
Sayfa 88
Reklam
Yıldızlar olmasaydı biz var olamazdık. Çünkü yıldızlar hidrojeni helyuma dönüştürürken, vücudumuzu oluşturan bileşenleri ürettiler. Bu yıldızlar patlayarak öldüğünde, uzaya salınan elementler Dünya'ya ulaştı ve yaşam için yapı taşları sağladi
Sayfa 29
Jüpiter'in uydusu Io'nun kenarında hilal şeklinde büyük bir anormallik fark etti. Biraz daha yakından incelediğinde bu yapının volkanik aktiviteye işaret 17 Dünya'ya en çok benzeyen gezegen bulundu.Evrendeki bilinen gezegenlerin sayısı 1.700'ü aşıyor, ancak İsveç'teki Uppsala Üniversitesi'nden astronom Erik Zackrisson tarafından yürütülen bir bilgisayar simülasyonu, evrende 700 kentilyon gezegen olabileceğini gösteriyor. Astronomlar bugüne kadar bazı Dünya benzeri gezegenler de buldular. 2007'de Dünya’dan 20,4 ışık yılı uzaktaki Gliese 581 yıldızının etrafında dolanan bir gezegenin ilk süper Dünya olduğu keşfedildi ve bazı şüphelerle karşılanmasına rağmen heyecan ediyor olabileceğini düşündü. Ertesi hafta, buluşu doğrulandı. Görüntü 270 kilometre yüksekliğindeki bir buluttu ve Dünya'nın dışında ilk kez aktif volkanizma tespit edilmiş oldu. Artık Io'da volkanların var olduğu konusunda bir şüphe yok. Io'nun 150'den fazla aktif volkana sahip olduğunu ve toplamda bu sayının yaklaşık 400 olduğunu biliyoruz. Ancak, Io bu açıdan benzersiz bir gök cismi değil. Satürn’ün uydusu Enceladus ve Neptün’ün uydusu Triton’da da volkanlar bulunuyor
Sayfa 26
1960'lardan beri Europa'nın buzlu kabuğunun altında bir okyanus olduğundan şüpheleniliyordu. 1970'lerin başlarında Voyager 1 ve 2 Europa’nın yanından geçerken uyduyu ayrıntılı bir şekilde görüntüledi, 1989’da Galileo görevi, Europa'nın manyetik alanının bozulduğunu ortaya çıkardı. Bunun nedeni, derinliklerinde bulunan elektriksel olarak iletken bir sıvı olmalıydı. Bugün, uydunun okyanusunun derinliğinin 100 kilometre olabileceğini düşünüyoruz. Uydunun pürüzsüz yüzeyinin, büyüleyici bir "iyileşme" sürecinin sonucu olarak ortaya çıktığına dair kanıtlar bulunuyor. Kuyrukluyıldızlar ve asteroitler çarptıktan sonra, alttaki su yüzeye yükseliyor ve -160 derecede donuyor.
Sayfa 21
Fransız matematikçi Urbain Le Verrier'den, Uranüs'ün neden Newton'un yerçekimi yasalarıyla çelişen bir yörüngede dolandığına bakması istenmişti. Çünkü, 1781'de keşfedilen Uranüs, yörüngesinden hafifçe dışarı çekiliyordu. Le Verrier sonunda, 1 Haziran 1846’da bunun Uranüs'ten daha uzaktaki başka bir gezegenin etkisinden kaynaklanıyor olması gerektiğini ortaya koydu. Gökyüzünde bu gezegenin nerede olması gerektiğini hesapladı ve Berlin Gözlemevi'nden Johann Gottfried Galle'den onu aramasını istedi. 23 Eylül 1846'da Galle bu gezegeni Le Verrier'in söylediği yerden bir derece uzakta buldu. Neptün, bugünkü tanımıyla, keşfedilen son gezegen oldu.
Sayfa 20
Reklam
Titan’ın gölleri ve denizleri de haritalandı. Şimdiye kadar kuzeyde güneyden daha fazla olmak üzere, yüzlerce göl ve deniz keşfedildi ve her birine bir isim verildi. Güneş Sistemi’ndeki gök cisimleri arasında en az vahşi olanlardan biri olan Titan’a günün birinde yerleşirsek, belki de bu göllerde ve denizlerde tekne gezilerine çıkabileceğiz. Gerçi sıcaklık göz önüne alınırsa bu pek olası görünmüyor
Sayfa 19
“Bir roket şirketi kurmak karanlık bir labirentte koşmak gibidir; her çıkmaza girdiğiniz yerde, orada elinde tüfekle bekleyen bir adam vardır. Bu labirentten geçmeli ve doğru kararları vermelisiniz. Ama aynı zamanda, köşeleri dönerken çok dikkatli olmalısınız ve elinde silahla duran adamı görürseniz, yaptığınız şeyi durduracak ve yönünüzü değiştirecek cesarete sahip olmalısınız. Ancak sürekli durmak ve yönünüzü çok erken değiştirmek de olmaz, aksi takdirde asla labirenti geçemezsiniz.” Peter Beck- Rocket Lab’in kurucusu ve CEO’su
Sayfa 65 - #space
Mare Orientale
Ay’da bir hedef tahtası gibi görünen bu harika yapıyı ne yazık ki tam olarak görmemiz mümkün değil. Dünya’dan teleskopla bakınca sadece bir parçasını görebiliyoruz, çünkü Ay’ın batı kenarında yer alıyor. Ay’ın ‘yalpalaması’ esnasında yani Dünya’ya doğru eğildiği sırada görmek mümkün. Onu tam olarak görmek birkaç seçkin insana nasip oldu: Apollo
Sayfa 94
Evrende altın, gümüş ve bronz nasıl ortaya çıktı?
Bronzun ana bileşeni olan bakır, büyük yıldızların yaşamlarının sonundaki süpernova patlamaları sırasında, mevcut azotu tohum olarak kullanarak oluşuyor. Helyumdan daha ağır elementler astronomide “metaller” olarak adlandırılır ve bunlara azot da dahildir. Güneş Sistemi’nden çok daha önce doğmuş, metal açısından fakir yıldızlarda bakırın oluşması çok daha zordur.Gümüş, bakırdan daha ağırdır ve çekirdeğindeki proton sayısına göre daha fazla nötron içerir. Bu nedenle gümüş, süpernova patlamaları sırasında “nötron yakalama” adı verilen ekstra bir işlemle oluşturulmalıdır. Altın atomları çok daha ağırdır ve onları oluşturmak gümüş ve bakırdan daha zordur ve iki farklı astronomik olayla ortaya çıkabilir. İlki, bir nötron yıldızı birleşmesidir. Bir nötron yıldızı, salt nötronlardan oluşan yüksek yoğunluklu bir yıldızdır. Bu tür iki yıldız birbiriyle çarpışırsa, altın gibi nötronca zengin elementlerin oluşması mümkün. 2017’de bir nötron yıldızı birleşmesi kütleçekimi dalgaları ile gözlenmişti. Son çalışmamızda, bu mekanizmanın tek başına evrende görülen tüm altını üretmek için yeterli olmayacağını bulduk. Altının üretilebileceği başka bir yer, manyetik alanlardan güç alan jet patlamaları yapan, dönen büyük kütleli yıldızlar, ancak bunlar da oldukça nadir bulunuyor. Bu iki üretim sahasını da hesaba katmamıza rağmen, gözlemlenen altın miktarını açıklamamız yine de mümkün olmadı. Bu gizemi çözmek için daha fazla nükleer deneme yapmamız, metal açısından fakir yıldızları incelememiz ve yıldız ve süpernova simülasyonları yapmamız gerekli.
Sayfa 91 - Dr Chiaki Kobayashi, İngiltere’deki Hertfordshire Üniversitesi Astrofizik Araştırma Merkezi’nde astrofizik okutmanıdır.
Reklam
Altın 79 proton ve 118 nötron içerir. İyi bir elektrik ve ısı iletkenidir, ancak nadir olması nedeniyle daha çok mücevher olarak değerlendirilir.
Sayfa 91
Evrendeki ilk yıldızlar ne kadar yaşadı?
Bir yıldız hakkında yalnızca büyüklüğüne ve kütlesine bakarak çok şey söylemek mümkün, çünkü sonuçta yıldızın enerji kaynağını ve dolayısıyla nasıl öleceğini belirleyecek olan şey bunlar. Her yıldızın kalbinde, inanılmaz derecede yoğun bir füzyon çekirdeği bulunuyor ve sıcaklık, iki atomun kaynaşıp yeni bir element ve ışık üretmesine yetecek kadar yüksek. Güneşimizin kütlesinin sekiz katına kadar olan yıldızlar, sonunda bitecek ve helyum füzyonuna dönüşecek hidrojen füzyonu ile çalışıyor. Bu noktaya gelindiğinde, yıldız şişiyor ve kırmızı bir deve dönüşüyor. Sonunda ise bir beyaz cüce haline geliyor. Güneş’imizin kütlesinin sekiz ila 40 katı olan yıldızların içi bir soğana benziyor. Füzyon kabuğu katmanları bulunuyor, bu da parlak ve patlayıcı olmalarını sağlıyor. Bu yıldızlar yalnızca birkaç milyon yıl yaşıyor ve sonunda bir süpernova geçirerek, nötron yıldızı veya karadeliğe dönüşerek ölüyor. Son olarak, yalnızca evrenin başlangıcında var olan, kütlesi Güneş’in 100 katından fazla olan yıldızlar bulunuyor. Bu yıldızlar çok büyük olduklarından dolayı kararsızdılar ve yalnızca onbinlerce veya yüzbinlerce yıl arasında yaşadılar. Ancak hidrojen ve helyumdan daha ağır elementler bu ilk yıldızların içinde ortaya çıktı ve sonraki nesilde gelen yıldızlar sonunda periyodik tablodaki elementlerin çoğunu oluşturabildi.
Sayfa 90 - Dr. Natalie Hinkel, San Antonio, Texas’ta bulunan Southwest Araştırma Enstitüsünde kıdemli araştırmacıdır.
Evreni radyo astronomi yoluyla keşfetmeye başladığımızdan bu yana, uzaydaki yıldızların, galaksilerin ve toz bulutlarının ışık yayma şekliyle ilgili mevcut anlayışımızla açıklanamayan tek bir sinyal bulundu. Tamamen yeni bir şey ararken nereye bakacağını ve ne arayacağını tam olarak bilmek çok zor. Şöyle düşünün, arabanızın anahtarlarını daha önce hiç görmemiş olsaydınız, nasıl bulurdunuz? Belki bir beklentiye dayanarak ne aradığınıza dair bir fikir oluşturabilirdiniz. Benzer şekilde, uzayda olması muhtemel akıllı yaşam formlarından gelen bir sinyalin neye benzeyeceğini düşündüğümüze dair en iyi tahminimizi kullanarak modeller oluşturuyor ve radyo teleskoplarıyla yaptığımız aramaları buna dayandırıyoruz. Temelde, ışık dalgalarının yoğunluğunda küçük değişiklikler arıyoruz. Uzaydaki diğer cisimler, aradığımıza benzer sinyaller oluşturabilir, bu da işimizi daha da zorlaştırıyor. Eğer varsa, uzaylı bir medeniyetten gelen bir sinyalin, doğal evren tarafından üretilenlerden daha dar olmasını bekliyoruz. Işığı arıyor olsak da bunu bir elektrikli piyanonun çıkardığı ses ile bir kilise orgunun daha “dolu-dolu” sesi arasındaki fark olarak düşünebilirsiniz. Doğal sinyallerin bir org gibi duyuluyor olması gerekli. Uzaylı bir medeniyet tarafından gönderilen sinyaller bu sesin yanında oyuncak piyanonun çıkardığı minik sesler gibi kalıyor olmalı.
Sayfa 90 - Dr. Chenoa Tremblay, Avustralya’daki Commonwealth Bilimsel ve Endüstriyel Araştırma Örgütü’nde (Commonwealth Scientific and Industrial Research Organisation - CSIRO) doktora sonrası araştırmacıdır.
Alpha Centauri süpernovaya dönüşse, nasıl görünürdü?
Alpha Centauri, birbirlerinin yörüngesinde dolanan Güneş benzeri, düşük kütleli A ve B yıldızları ve daha uzaktaki bir yörüngede dolanan kırmızı cüce yıldız C’den oluşan üçlü bir yıldız sistemi. A ve B birbirleriyle etkileşime girip termonükleer bir süpernova olarak patlayacak kadar yakın değiller. Alpha Centauri sisteminde bir süpernova tetiklenirse, ortaya muhteşem bir görüntü çıkacak, ama aynı zamanda Dünya’daki gözlemciler için ölümcül olacak. Zararlı radyasyon da dahil olmak üzere, ışığın Dünya’ya ulaşması dört yıl sürecek. Geldiğinde, gece gökyüzünü aydınlatacak ve gün boyunca Güneş’le rekabet edecek kadar parlak olacak. Büyük miktarda yüksek enerjili radyasyon, atmosferimizdeki ozonu parçalayarak Güneş’ten ve süpernovadan gelen zararlı morötesi radyasyonun içeri girmesine neden olacak. Bu da kitlesel bir yok olma olayını tetikleyebilecek. Bu olay sonrasında hayatta kalacak kadar şanslı olsaydık, süpernovanın parlaklığının birkaç hafta içinde kademeli olarak arttığını ve dolunaydan 10.000 kat daha parlak bir zirveye ulaştığına şahit olacaktık. Parlama, yıllar içinde yavaş yavaş kaybolacak. Süpernovanın rengi, haftalar ölçeğinde kırmızı ve mavi renk arasında değişecek.
Sayfa 90 - Dr. Eric Hsiao, Florida Eyalet Üniversitesi fizik bölümünde yardımcı doçenttir.
Samanyolu’ndaki, Macellan Bulutu cüce galaksileri nasıl oluştu?
Gökyüzündeki hızlarının ölçümlerine dayanarak, Macellan Bulutlarının Samanyolu’ndan ilk geçişlerine hazırlandıkları düşünülüyor. Bu, yaşamlarının çoğunu yarım milyon ışık yılı uzakta geçirmiş olduklarından dolayı galaksimize yeni gelen misafirler oldukları anlamına geliyor. Dahası, Macellan Bulutlarına çok sönük uydu galaksiler de eşlik ediyor ve bu nedenle, Macellan Grubu olarak bilinen bir galaksi grubunun en büyük iki üyesi oldukları düşünülüyor. Samanyolu’na bir korumalarıyla yaklaşıyor gibi görünüyorlar. Bulutlar galaksiye girdiğinde, gelgit kuvvetleri ve gaz basıncı, arkalarında Macellan Akıntısı adı verilen devasa bir gaz kuyruğu oluşturuyor. Gökyüzünün neredeyse yarısını kaplayan ve radyo ışığında parlayan bir galaktik buhar izi olan bu kuyruk, bulutların geçmiş yörüngelerinin görülebilir bir kanıtını oluşturuyor.
Sayfa 89 - Dr. Andrew Fox, Maryland’deki Uzay Teleskobu Bilim Enstitüsü’nde (Space Telescope Science Institute - STScI) astronomdur.
60 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.