Geçmişe gidip geldim. Çok özlemişim Ersin Karabulut’u, diğer tüm Uykusuz çizerlerini, onları okuduğum ve tıpkı ana karakter Yalçın gibi onlarla arkadaş olma hayali kurduğum günlerimi...
Çizgi romana gelecek olursak; çizimler için diyecek söz yok zaten dakikalarca her kareyi inceledim, hikaye ise konu bakımından basit görünse de o kadar zorlandım ki okurken anlatamam. Zorlanma nedenim hikayenin gerçekçiliği. Karabulut’un belirttiği gibi kendinden ve etrafındaki amatörlerden esinlendiği hikaye aslında hepimizin yaşadığı şeylere değiniyor. Hangimiz olmayacak bir hayale kapılmadık? Hangimizin ailesiyle ters düşmedi? Hangimiz onaylanmak istemedik? Ve bir konuda kimseyi dinlemek istemeyip burnumuzu dikine gitmedik? Klişe laflar yüzünden hayal alemlerine kapılmadık? Kendimizi bulana kadar çok zorlandık. Bu yüzden çok bağ kurdum hikayeyle. Yer yer üzüldüm, sinirlendim, kızdım, güldüm. Çok gerçekti. Çok sevdim.