Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Amerika Büyük Bir Şaka, Sevgili Frank, Ama Ona Ne Kadar Gülebiliriz?

Enis Batur

Amerika Büyük Bir Şaka, Sevgili Frank, Ama Ona Ne Kadar Gülebiliriz? Sözleri ve Alıntıları

Amerika Büyük Bir Şaka, Sevgili Frank, Ama Ona Ne Kadar Gülebiliriz? sözleri ve alıntılarını, Amerika Büyük Bir Şaka, Sevgili Frank, Ama Ona Ne Kadar Gülebiliriz? kitap alıntılarını, Amerika Büyük Bir Şaka, Sevgili Frank, Ama Ona Ne Kadar Gülebiliriz? en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Amerika'ya, yurdunu hiç terketmediği halde tanıyan bir yabancıyla, Missouri'de doğan ve bölgesini hemen hiç terketmeden yaşayan ve ölen bir Amerikalının arasında ayırıcı bir farkın olduğundan sözedebilir miyiz? Çankırı'dayken, yaşlı bir Anadolu beyefendisine, ömrü boyunca görme firsati bulamadığı deniz hakkındaki "iç izlenimleri"ni sormuş, anlattırmıştım. Deniz, demişti, toprak gibi değildir, geceleri bile uyumaz. Amerika da öyle işte. Biz onu ne kadar uyutursak, o kadar uyuyabilir dur- duğu yerde:
Sayfa 93 - Remzi, 2014Kitabı okudu
Metropolmuş taşraymış, sanat bağlamında safsata. Pazar başka tabil: New York, 1955'ten bu yana ne çok vasatı cilalayıp başımıza kakmıştı. Şüphesiz iyi ressamlar da doğurdu bu şehir. Asıl soru/n şu: Kaç iyi res- samı boğmuş, törpülemiş, öldürmüştür?
Sayfa 38 - Remzi, 2014Kitabı okudu
Reklam
Öbür Amerika kentlere, geniş caddelere ve loş sokaklara dağıttı bizi. Seherden sabahtan akşama geceyarısına, ürkek, erketede, ardımıza düşmüş yilgi verici bir gölgeden durmaksızın uzaklaşmaya çalışarak XX. yüzyılı izle- dik. Şüphesiz Boston'un kibar, Los Angeles'in havai, Dallas'ın (ya da Austin'in) zengin taşralı, Miami'nin yanı erotik panoramaları eksik değildi bu Amerika tablosunda; gelgelelim, asıl imge motorunu çalıştıran onlar değil. di: Tepeden tırnağa şiddet tinılarıyla yüklü New York ve Chicago siluetleri kaplamıştı zihin perdemizi: Göçmen gemilerinin yanaştığı sisli rıhtımlardan harekete geçen, oradan hızla içki yasağı yıllarının ve 29 krizinin bağışlama bilmez sahnelerine sıçrayan, sonra da milyarderlerle berduşların aynı enlem ve boylamı paylaştığı, yeraltında uğuldayan, kenar mahallelerde aralıksız ge- rilen, Tarantino'nun filimlerinde iki kelimeden birini "fuckin"" heceleriyle ses- lendiren ölçüsüz hızda bir şeritti içimizden akan. Bu Amerika tutuyordu dünyayı, hem de ona kusuyordu içinde kabaran safrayı. Manhattan'da gece- leri cent hanesi hızla dönen "our national debt" ışıklı panosu, World Trade Center'ın dev ikiz kulesinde döndürülen ekonomik Babil Çarkları, şehrin her köşesine büzüşmüş karto-nevli adamlar ve kadınlar, umut ve kahır, yarış ve pes etme, Limousine'ler ve tabutlar: "Sabun ve Kan". Firdöndü görüntülerin arasından, gün geldi, herbirimiz için Amerikan Düşü eritilmez bir karabasan halini aldı. Baktık, anlayamaz olduk sonunda: Tam neydi, "American way of life" dedikleri - köpüren sabun muydu, kan mıydı?
Sayfa 67 - Remzi, 2014Kitabı okudu
1966'da Saint-Joseph'te bir üçlü (Batur/Kuyas/Keyder - hayat bizi koparmadı), çevrelerinde başka arka- daşları, Rock-Blues eksenli bir müzik ateşi yakmışlardı. Ne tutkuydu! Her hafta listelerimizi inci gibi bir elyazısıyla temize çeker, tokuşturur- duk. Geceleri karanlık yatakhanemizde, radyoda yakaladığımız parçayı seslenip ötekilere duyururduk, öyle plak kaset yoktu ortalıkta, bir 45'lik bulana kadar canımız çıkardı. Amerika'dan gelen sesleri anımsamaya çalışıyorum, hiçbir şeyi unut- mamışım ki! Peter, Paul and Mary'nin "500 Miles"ından, "Blowin' in the Wind"inden ve Pete Seeger'dan başlamıştı sevda. Dylan'la, Joplin'le, Jefferson Airplane ve The Beach Boys'la, The Turtles ve The Mamas and the Papas ile koyulaşmıştı. Joni Mitchell, Otis Redding, Carole King gibi şarkıcılara, The Lovin' Spoonful, The Byrds, The Band gibi gruplara sonra geldi sıra.
Sayfa 42 - Remzi, 2014Kitabı okudu
Bir seyahatnâme metnini, her durumda kapsadığı yolculuk zamaniy- la sınırlı görmemekten yanayım ben.
Sayfa 62 - Remzi, 2014Kitabı okudu
Yargı başka, önyargı başka. Bilgilenmeye, çözümleme ve yorumlamaya, herşeyden önemlisi tartıma dayanan bir kanı oluşturma üslubu (yöntem'e kadar gitmek istemiyorum), uzaktan da olsa, biriktirdiklerini kullanacaktır elbette. Uzaktan gördüğüm, tanıdığım, bildiğim Amerika, yakından görmek, ta- nışmak, öğrenmek firsatını bulduğum Amerika'yla örtüşür, çelişir. Katılıklarım gevşer. Belirsizlikler usul usul kalın çizgilerle kuşatılır olur. Dokunur, dinler, koklar, tadarım. Bütün organlarım ölçmeye koyulur. Kaçınılmazdır ölçmek, ölçüşmek. Zihnimdeki Amerika, istesem istemesem, yerinden kıpırdar önce, yavaşçana oynamaya başlar oturduğu biçimin, kalı bin, basmakalıbın içinde, yeni kimliği için yeni hatlar arar içimdeki yüzünde, içyüzüyle içyüzümü farklı bir aynada çarpıştırmaya hazırlanır.
Sayfa 43 - Remzi, 2014Kitabı okudu
Reklam
Avrupa kadar alımlı görünmüyor Amerika bana. Tarihe alışmışım, onun kuyuları başımı döndürüyor, insanı öbür canlılardan. ayıran en güçlü özellik bir kültür yaratması, kültür Eski Dünya'da bambaşka boyut- lar taşıyor, Amerika henüz çocuk. Oysa, Amerikalının gözünde sözgelimi New York'un koca bir tarihi var. Eski Dünya'dan gelme birinin kentlerini genç, çok genç bulması anlaşılır iş değil onlar için
Sayfa 120 - Remzi, 2014Kitabı okudu