Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Anadolu'da Büyük İsyan 1591-1611

William J. Griswold

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
İran-Safevi savaşları:
Oysa, Osmanlı zaferleri çok pahalıya malolmuştu. Sadrazam Siyavuş Paşa'nın, 996/ 1588'de itiraf ettiği gibi, Osmanlı gelirleri harcamaların üçte biri oranında açık veriyordu . Bu bir yana, uçsuz bucaksız Şii toprak­ larının ele geçirilınesiyle, kendi aralarında bölünmüş olan İran Safevileri kinlenmiş, yitirdiklcri toprakları geri almak için and içmişlerdi.
Sultan Ahmed'ten Celali önderine ödül niteliğinde:
Ahmed Cclali önderiyle iliş­ kisini sürdürdü; sonunda ona yeniden valilik önerdi_ll5 Fransız Büyükel­ çisi Baron de Salignac, 30 Aralık 1605 tarihli mektubunda, Tavil Halil'in nihayet Bağdat beylerbeyliğini kabul ettiğini, yüksek rütbeli subayları için de on iki sancakbeyliği istediğini yazıyordu. Bu öneri, öncekini kat kat aş­ ması bir yana, Deli Hasan'a verilen Bosna ödülüne eş değerdeydi.Tavil, üstüne düşen vergileri ödemeyi, merkezi hükümetle savaşı kesmeyi kabul etti. İstanbul'dan çok uzaklara, doğuya doğru yaptığı uzun yolculuğun­ da, yandaşlarının çoğu ardından gittiler ve Osmanlıya sadık dirlik sahiple­ri arasında yerlerini aldılar
Reklam
Haçova kahramanı, eski sadrazam, başarılı kaptan-ı derya Sinan Paşa, İran cephesine giderken, yolunun üstündeki Celali çetelerin çoğunu yok etmeyi umuyordu . Ona göre, İran Şahı çok daha önemli bir düşmandı. Zilhicce 1012/ Mayıs 1604'te doğuya hareket ederken Cağalazade Si­nan'ın asıl ereği birkaç isyancının kökünü kazımak değil, Azerbaycan böl­ gesinde kesin bir zafer kazanmaktı.
1596 Hacova Savaşı (bir nevi pirus zaferi)
Kapıkulu paşasımn hırsı kazandığı zaferin büyüklüğüne denkti. Artık Osmanlı İmparatorluğu 'nun tamamını yönetebileceğine güvenen Cağala­zade Sinan Paşa hızla padişahın çadırına daldı ve sadaret mühürünü nere­deyse açıkça istedi. Canını kıl payı kurtarmış olmanın ve hızla gelişen olayların şaşkınlığı içinde olan III. Mehmed hiç düşünmeden makamı Si­nan'a ihsan ettiyse de, sadaret mührü daha bir iki gün bulunamadı. İl­ginçtir: Osmanlı süvarileri sayıca o denli azalmıştı ki, ordu, yenilgiye uğ­ratılan Habsburg birliklerinin geride bıraktığı doksanın üzerinde topu çe­kip götüremedi.
Celalilere katılan yüksek mevkide olan Hüseyin Paşa
Hüseyin Paşa, o dönemde padişahı arkadan vuran en yüksek mevkide­ ki Osmanlı görevlisi oluyordu. Uzun zaman sarayda yüksek mevkilerde bulunmuştu; bir ara, Habeş beylerbeyliği (kutsal Mekke ve Medine kent­ lerinin de bağlı olduğu, Doğu Afrika'da bir makam) yapmıştı. Bir çağda­ şının aktardığına göre, III. Murad ils III. Mehmed'in vezirlcrinin kötü davranışları canına tak etmiş ikinci ya da üçüncü kuşak bir Osmanlıydı. Konsolos Dandolo'nun söylediğine göre, Osmanlı yetkililerince yasaya aykırı olarak hapse atılmıştı; özgürlüğüne kavuşma yolumı rüşvet vererek zorlarken borçtarım ödeyemez duruma düşecek denli yoksullaşmıştı. Dandolo, sistemin adaletsizliği karşısındaki çaresizliğinin onu isyancılarla birleşmeye ittiği sonucuna varıyor. Başka sebepleri de olabilir. Nedeni ne olursa olsun, Hüseyin Paşa, güçlü olduğu kendi çöplliğünde, Kara­man'da, Osmanlıya savaş açmaya karar verdi. Karayazıcı'ya kendisine ka­tılma önerisinde bulundu. O da kabul etti.
Celali isyanları diye anılan yığınsal ayaklanmalara ilişkin Kramer in savları hâlâ geçerli, ama ortaya attığı önemli konulardan bazıları üzerinde daha fazla durulabilir ve bu konulara açıklık getirilebilir. Osmanlı yönetimi Anadolu'da güçten düşedursun, tam bu dönemde isyanla yüzyüze gelmiş olması, yalnızca kuşatmaların iyi yönetilememesi etmenine bağlanamaz. Tımar sistemindeki değişiklikler, baştakilerin yetersizliği, Avrupa'da yaşa¬nan fiyat devriminin etkisi gibi hemen akla gelebilecek üç etmenin, Osmanlı yönetim çarkının o günlerde işlemez duruma düşmesinde önemli payı vardır.
Tarih Vakfı
Reklam
Avrupa ve Osmanlı nezdinde yargılama usulü:
l 16. yüzyıl sonunda Anadolu'da kamu güvenliği özellikle sancak­ beylcrinden soruluyordu. Yerel eşkıya iyice denetimden çıkıp da olaya doğrudan cl koymak üzere bir müfettiş ya da kolluk kuvveti göndermek gerekmedikçe, hükümetin pek umurunda olmuyordu. Avrupa'da dere­ beyliğin erken dönemlerinde olanın tersine, yerel Osmanlı beyi yerel ca­nileri tutuklayıp, yargılayıp, cezaya çarptırmıyordu; bunun yerine, eyaler­ teki her sancakbeyi, bölge kadısının isteğine uyarak ya da sadrazaının o is­teğe uyan buyruğu gereğince, şeriat ve kanunları temel alan adaleti yerine getirmek üzere, yerel suçluları kadının huzuruna çıkarıyordu.
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.