Anadolu'ya ve İran'a Seyahat

Josaphat Barbaro

Anadolu'ya ve İran'a Seyahat Quotes

You can find Anadolu'ya ve İran'a Seyahat quotes, Anadolu'ya ve İran'a Seyahat book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Seyahat
Şimdi söyleyeceğim manzarayı birinin görmüş olacağından veya buna inanacağından ümitli değilim. Çünkü bu kadar insan nasıl oluyor da bütün günlerini yolculukla geçiriyor, yiyeceklerini nereden getiriyorlar ve öteberilerini nereden temin ediyorlar diye ne kadar çok soruyorlar. Onların yaşantısına tanık olmuş biri olarak ben bu sorulara şöyle cevap veriyorum: Yaklaşık olarak şubat ayında ordunun her tarafında, çiftçilikle uğraşan herkesin mart ayında filan yerde ekin ekmek için hazır olmaları, o ayın belli bir gününde herkesin o yere gitmeleri gerektiği ilân ediliyor. Emir ilân edilince, ekip biçme işiyle meşgul olanlar, hazırlanıp diğerleriyle uyum halinde tohumlarını, ihtiyaç duydukları hayvanlarını, davarlarını, kadınlarını ve çocuklarını ya da onlardan bazılarını at arabalarına yüklüyorlar. Daha sonra, belirlenen mahale gidiyorlar. Burası, genellikle, çadırlarını kurdukları yerden iki günlük yol mesafesinden daha uzak değil. Orayı ekip işlerini bitirene kadar kalıyorlar. Ondan sonra orduya geri dönüyorlar.
Sayfa 42 - Çamlıca Basım YayımKitabı okudu
zagros bölgesindeki kürtler hakkındadır.
Bu dağın girişinde oldukça yüksek ve dik yamaçlı bir tepe var. Orada Kürtler denilen insanlar yaşıyor. Onların dilleri komşularının dillerinden tamamen farklıdır. Merhametsiz insanlardır; fakat tanıdıklarına yağmacılık yapacak kadar hırsız değiller. Kürtlerin -bütün geçitleri kontrol edebilmek ve oradan geçen kişileri soymak için- ırmak kenarlarına ve yüksek yerlere kurulmuş çok sayıda şehirleri var. Bu yüzden bu şehirlerden pek çoğunu, memleketin emirleri ve hâkimleri harap etmişlerdir. Zira Kürtler oradan geçen kervanlara büyük zararlar veriyorlar. Bana gelince, ben onların hâl ve hareketlerine dair tecrübelere sahibim. 1474 Nisan ayının sekizinci günü Hizan denilen ve Hasan Bey’in yakınlarından biri tarafından idare edilen şehirden çıktık. Daha önce sözünü ettiğim Hasan Bey’in elçisiyle beraber, şehirden yarım günlük mesafede iken yüksek bir tepenin üzerinde Kürtler bize saldırdılar. Elçiyi, benim yazıcımı ve diğer iki kişiyi öldürdüler. Bana ve geriye kalan yoldaşlarıma eziyet ettiler. Atlarımızla birlikte her ne buldularsa hepsini götürdüler. Ben atın üstündeydim. Tek başıma kaçıp güzergahtan çıktım.
Reklam
(Barbaro'nun) Yanında Venedik Cumhuriyeti tarafından Akkoyunlulara gönderilen ateşli silahlar, bunlara ait mühimmat ve bu silahları kullanmayı öğretecek subaylar ile bunları temin etmek amacıyla Uzun Hasan Bey tarafından Venedik Cumhuriyeti nezdine gönderilen elçi de bulunuyordu. Seyahatnameden anlaşıldığına göre ateşli silahlar Karaman limanlarına indirilecek; Uzun Hasan Bey ya Karaman sınırlarına kendisi gelerek ya da adamlarını göndererek getirilen silahları ülkesine götürecekti. Fakat Osmanlıların, Karamanoğlu topraklarını ele geçirmesi üzerine Kıbrıs’a kadar getirilmiş olan silahlar ve subaylar mecburen geri döndürüldü. Barbaro ise cesaretle yoluna devam ederek sufi kılığında Osmanlı ülkesinin güney sınırlarından Ramazanoğlu ve Dulkadirli topraklarını geçerek Akkoyunlu ülkesine girdi. Meşakkatli yolculuğu esnasında başından geçenleri anlatmaktan pek hoşlanmadığı anlaşılan Barbaro, sadece başkent Tebriz’e yaklaştığı sıralarda Kürtlerin saldırısına uğradığı ve Uzun Hasan Bey’in elçisinin öldürüldüğü olay ile bir Türkmen’den yediği sert bir tokatı nakletmektedir.
Tatarlar, şahinleri ellerinin birinin üstünde tutarlar ve diğer ellerinde, yoruldukları zaman şahin taşıdıkları ellerine destek vermek amacı ile bir asa taşırlar. Çünkü bu kuşların her biri iki kartal büyüklüğündedir. Bazen, ordunun üzerinden bir grup kaz uçar; askerlerden bazıları tüysüz, eğri-büğrü oklarını onların tarafına atarlar. Bu oklar havada oraya buraya uçup her nasılsa kazların, boynunu ayağını veya kanadını kırarlar.
kendi topraklarındaki yabancıya karşı bir türkmenin davranışı hakkındadır.
Üç günlük bir yolculuktan sonra Tebriz adı verilen şehrin yakınına geldik. Geniş bir bozkırda ilerliyorduk ki birkaç Türkmen’e rastladık. Kürtlerden bir grup ile birlikte yanımıza gelip nereye gittiğimizi sordular: “Onun adına yazılmış mektuplarla Sultan Hasan Bey’in yanına gittiğimizi” söyledim. Bunun üzerine onlardan biri mektupları kendisine göstermemi istedi. Edepli bir şekilde bu mektupları ona vermemin doğru olmadığını söyleyince yüzüme öyle bir tokat vurdu ki dört ay sonra dahi acısı kaldı. Bundan başka tercümanımı da iyice dövdüler. Tasavvur edeceğiniz gibi bizi sızlanır bir durumda bıraktılar.
tetari: (tatarca) para
Şimdi, Tetari’nin tam olarak “beyaz” manasına geldiğini iyice hatırlıyorum. Bundan gümüş para anlaşılıyor. Yunanlıların paraya beyaz anlamına gelen “Aspri” dedikleri gibi, Türkler de beyaz anlamına gelen “Akçe” derler.
Reklam
41 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.