Yıl 1969, şehir Ankara... İki küçük kız çocuğunun; Suna ve Emel'in, henüz doğan çiçeği burnunda arkadaşlığı ile başlıyor hikâyemiz...
Şükran Yiğit yine dönemin aile, komşuluk ve arkadaşlık ilişkilerini, siyasî olaylarını kusursuz şekilde aktarmış okuyucuya. Derken bir anda, bir yasak aşkın gölgesi düşüveriyor üzerimize, sonra ayrılıklar, dağılan ve parçalanan hayatlarla birlikte sürükleniyoruz akıntıya kapılıp... Ve zaman geçiyor, acımasız zaman bizi bir anda 80'lere, sonrasında da 2000'lere getiriyor, sonra da ardına bile bakmadan çekip gidiyor... Biz kalıyoruz ama, biz dinliyoruz yola beraber devam ettiğimiz karakterlerimizin ağzından olanı, biteni... Onların yalnızlıklarını, tükenmişliklerini, çaresizliklerini, kendileriyle olan iç savaşlarını ve de hesaplaşmalarını...
Kalbimi ağrıtan, Ankara'nın tanıdık, bildik sokaklarını soluduğum, oradan Paris'in uzaksı atmosferine uyandığım, müthiş bir hikaye okudum. Sözün özü; önce Burası Radyo Şarampol, sonra da Ankara, Mon Amour ile, hep yazsın, hep okuyalım dediğim yazarlar arasına hoş geldiniz sevgili Şükran Yiğit. Ve sevgili arkadaşlarım, söylememe gerek var mı bilmiyorum ama, bu kitabı mutlaka okuyun.