Biz bedenimiz değiliz. Aynı zamanda o çok önemli bir parçamız bizim. Ona dair öğrendiğimiz, benimsediğimiz, inandığımız çoğu şey çocukluktan geliyor. Kendi bedenimize dair bize söylenenlerden. Ve hatta daha çok, annemizin kendi bedenine dair söylediklerine şahit olmamızdan. Tam burada belirtmek isterim ki -ki kitaba dair en sevdiğim şeylerden biri oldu bu- kitapta “anne suçlayıcılık” yok. Evet, annenin rolünün önemi üzerinde duruyor ama bunun yanında onun kendi zamanına ve yaşamına göre elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştığını anlatarak, ondan devraldıklarımızla neler yapabileceğimizi ve kendi kızımıza nasıl bir merdiven uzatabileceğimizi de anlatıyor.
Bugüne kadar ne olduysa oldu, değiştirilebilecek noktalar için şimdi ne yapmalı?
Kitap başlangıçta anneler ve kızlarıyla yapılmış röportajlarla ilerliyor. Burada aynı durumları iki kuşaktan dinlemek hoş bir okuma deneyimi sunuyor.
Medyanın oluşturduğu hatalı güzellik algısı ve medya okuryazarlığı ile ilgili bölümü özellikle çok beğendim.
Ataerkillik, kadın bedeni, kendini olduğun gibi sevmek, öz saygı, iyileşmek, toplumun dayattıkları, doğar doğmaz kadın olarak içine hapsolduğumuz, illa ki öyle olmasını sandığımız tüm kalıplar hakkında konuşurken asla mükemmel olunamayacağının, sadece elimizden geleni yapıyor olabilmenin değerini anlatıyor yazar.
Getireceğim eleştiri ise kitabın diline ait. Daha iyi bir çeviri ile daha akıcı bir okuma sunabilirdi.
Kızınız varsa onu düşünerek, yoksa annenizle ilişkinizi düşünerek ya da kendinize yaptığınız anneliği düşünerek okuyabilirsiniz.