Bayan filozoflardan biri olan Shelley bu kitabında üç konu üzerinde yoğunlaşıyor; aşk, siyaset ve din. Dünyanın üzerinde döndüğü üç temel unsuru kısaca ele alan yazarımız aktarmak istediklerini gayet basit bir dille anlatmış. Yazarımız bu üç unsuru derinlemesine ele almasa da güzel noktalara değinmiş. Kısa bir otobüs yolculuğunda okunabilecek bir kitap.
Açıkçası yazar, ortaya yeni bir felsefi bakış katmamış, sadece bu üç kavram üzerindeki genel problemlerden bahsetmiş. Bu sebeple kitaptan büyük bir beklentiniz olmasın. Tüm bunlara rağmen yazarın içten üslubu ve doğru noktalara değinmesi, bu kitaba inceleme yazmama sebep oldu diyebilirim.
Evrendeki tüm canlı ve cansız varlıkların ortak özelliği olan hep olduğumuz gibi kalma arzusu, ani ve daha önce yaşanmamış bir değişime maruz kalma çekincesi, ölümden sonrası fikrini doğuran üstü kapalı sebebin ta kendisidir.
Tanrının varlığı ve ölümden sonra bir ödül veya cezanın bekleyip beklemediği, konunun tamamen dışındadır. Dünyanın kutsal bir güç tarafından yönetildiği kanıtlansa bile bundan ölümden sonra hayatın olduğu çıkarımı yapılamaz. Bir ilahın, kendisine atfedilen iyilik ve hakkaniyet gibi özellikleri sebebiyle iffetli kullarının hayattayken çektikleri eziyeti şüphesiz telafi edeceğini ve cezayı hak etmeyen tüm canlıları sonsuza dek mutlu kılacağını savunanlar olmuştur. Fakat genişletmesi ve açıklaması hem bıktırıcı hem de yersiz olacak bu görüş hem kimseyi tatmin etmez hem de burada çözmek istediğimiz düğümü keser. Üstelik, evrenin işleyişini idare eden gizemli esasın akıllı veya bilinçli bir varlık olmadığı ispatlansa bile aynı zamanda bir bedene can veren gücün beden öldükten sonra varlığını sürdürdüğü gayet makul bir iddia olabilir; bu, ilk başta o bedenle birleşmesini sağlayan kanunlar kadar doğaüstü bir etkiden bağımsız gerçekleşebilir. Ayrıca ölümden sonrasının olduğunun kanıtlanması bunun bir ceza ve ödülü beraberinde getireceği anlamına gelmez.
Yaşamın sebebi nedir? Yani nasıl meydana geldi veya yaşamın dışındaki hangi etkiler yaşamı şekillendirdi/şekillendiriyor? Tarihteki tüm nesiller bu sorunun cevabını bulmak için didinip durdular ve ulaştıktan sonuç şuydu: Din. Ancak popüler felsefenin iddia ettiğinin aksine, zihnin her şeyin temeli olamayacağı gayet açıktır. Zihin, özellikleri hakkındaki deneyimimize dayanarak konuşacak olursak-kaldı ki bu deneyimin ötesinde tartışmak ne haddimize!- yaratamaz, sadece algılayabilir. Sebebin bu olduğu söylenir. Ancak sebep, iki düşüncenin birbiriyle ilişki içinde algılandığı, belli bir zihinsel evreyi belirten bir sözcükten ibarettir. Popüler felsefenin bu büyük soruyu nasıl yetersiz bir şekilde ele aldığını görmek için, zihnimizde düşüncelerin nasıl oluştuğunu tarafsız bir şekilde gözden geçirmek yeterli olacaktır. Zihnin sebebinin, yani varoluşun sebebinin zihne benzer olması kesinlikle olanaksızdır.