Aşk bir delilik hali.
Çoğunlukla bir uçurumdan düşmek gibi...
İlgilizcede "fall in love" deniyor ya, "aşka düşmek" yani...
Düşüyorsun işte, istemsiz, hesapsız, kontrolsüz...
Münir, kendi mutluluğunun inşası için sahip olduğu onca şeyden vazgeçme cesareti gösterirken içinden hiç "ya olmazsa" dememiş midir? Acaba yol arkadaşına güvenmek böyle bir şey mi?
Ne ara kaybettik o büyük aşkları?
Şimdinin en ufak anlaşmazlıkta biten kırılgan ilişkileriyle o dönemin dayanıklı sevdalarının farkı ne? Yoksa gerçek bir aşkın gereği, ortak bir mücadeleye birlikte baş koyma cesaretini gösterebilmek mi?
"Bir mum diğerini tutuşturmakla, ışığından bir şey kaybetmez," demiş yüce Mevlana. Bilgi ve ateş, başkasını çoğaltırken kendini eksiltmez.
Bildiğim tek bir şey var, ancak içindeki ateşi diri tutmayı bilenler, yoldaki engelleri yakarak aşabilirler!
Çok hızlı ilerlerken, ruhun geride kalabiliyor. Halının altına süpürdüklerin, koşarken gözden kaçırdıkların, kaptan köşkünden ufka bakarken geminin dibinde açılan delikler, bir gün ansızın her şeyi alabora edebiliyor.