Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ayaklı Kütüphaneler

Dursun Gürlek

Ayaklı Kütüphaneler Gönderileri

Ayaklı Kütüphaneler kitaplarını, Ayaklı Kütüphaneler sözleri ve alıntılarını, Ayaklı Kütüphaneler yazarlarını, Ayaklı Kütüphaneler yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
O devirde sahaf müdavimleri, canlı kitaplar denilen önemli şahsiyetlerdi. Ali Emiri Efendi, Muallim Cevdet, Tahirü'l-Mevlevi, İskilipli Âtıf Hoca, Abdülhakim Arvasi, Osman Nuri Ergin, Süheyl Ünver, İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Refii Cevad Ulunay, Cavit Baysun, Kemal Batanay gibi âlimler, şâirler, sanatkârlar çarşının böyle olunca adı asıl müşterilerini teşkil ediyorlardı. Durum geçen mekânda sık sık ilim vak'aları meydana geliyor, kitap muharebeleri ve mücadeleleri yapılıyordu.
Öyle yazma Kur'anlar gelirdi ki, hangi hattata ait olduğunu belirlemekte hayli güçlük çekerdik. Adam şaheser bir Kur'an yazdığı halde sonuna adını kaydetmiyor, 'Edep ederim, ben kimim ki, Allah'ın kitabına adımı yazayım.' diyor, büyük bir tevazu örneği sergiliyor.
Reklam
Şurası bir gerçek ki eskiden, İslam dünyasının kitap işleriyle Türkler meşgul oluyordu. En kıymetli kitaplar Matbaa-i Amire'de basılıyordu.
Tuğrul Bey'in türbesinin resmini devamlı yanında taşıyor, zaman zaman dostlarına da gösteriyordu.
MÜKRİMİN HALİL YINANÇKitabı okudu
İnsanlık kafilesinin parlak bir aynası olan ve tarih ilminin en önemli kollarından birini teşkil eden bibliyografyalar hakkında geniş bilgi, doyurucu malzeme elde etmek istiyorsanız Bursalı Mehmed Tahir Bey'in “İlm-i Ahvâl-i Kütüb” adındaki nefis makalesini okumanız, Muallim Cevdet-Hayatı ve Eserleri ismini taşıyan 748 sayfalık hacimli eserini hatmetmeniz gerekiyor.
Akşam olup okuyucular kütüphaneden çekilince ayrı bir fasıl başlıyordu. İki okuma masası birleştiriliyor, üzerine İsmail Efendi'nin yatağı seriliyordu. Başka bir masanın üstünde bulunan semaver fokur fokur kaynıyor...
Reklam
Sorularını cevaplandıracak, müşküllerini çözecek, kafasını ve gönlünü aydınlatacak âlim, mürşit, sanatkâr bulamayan kimse de boynu bükük yetimden, melûl mahzun bakışlarıyla insanın içini parçalayan öksüzden farklı değildir.
Eski İstanbul çeşmelerinin onarılması, diğer tarihî eserlerin yok olmaktan kurtarılması için yetkili makamlara "vicdanname"ler yazan Ali Emiri Efendi gibi Muallim Cevdet de tam bir tarih muhafızı kesilir, tahrip edilen ecdat yadigârlarının tamiri için kendisini âdeta harap ederdi....... Kitabesi kırık bir çeşme, yarısına kadar toprağa gömülmüş bir mezar taşı, metruk bir kütüphane, sefil bir sebil görünce büyük bir üzüntüye kapılır, bazen de hüngür hüngür ağlardı.
Medeniyetin uygarlığa dönüşmesiyle birlikte müellif, tenzil-i rütbe ederek "yazar" oldu. "Mütercim" üzerindeki kaftanı atarak "çevirmen" isimli çula büründü. "Musahhih" artık yanlışı "tashih" etmiyor, "düzelti" yapıyor. "Mürebbi" kelimesinden galiba rahatsız olmaya başladık ki, artık bu meslek müntesiplerine "pedagog" diyoruz. "Öğretmen", sanki “muallim”den intikam almak istiyor ve "öğretmem!" dercesine bağırıyor.
Ne yazık ki bugün artık hiç kimse “muallim” sözünü kullanmıyor, "hoca" lafı bile bazı ham ruhları, kafalarına kaynar su "boca" edilmiş gibi çıldırtıyor.
Reklam
Çevirmenin, "mütercim" olabilmesi için, en az kırk tekne ekmek yemesi gerekiyor.
Bugün "kompozisyon" adıyla bilinen dersin dünkü adı "tahrir"di. Resmî dairelerdeki yazı işlerini yürütenler ise, "tahrirat kâtipleri"ydi. Çok yazı yazmaktan eli nasırlaşan fikir işçisi, eğer en az yarım asrı arkasında bırakmışsa ona da "şeyhü'l-muharririn" unvanı veriliyordu.
muzaffer gökman, yıllarboyu tarih adındaki dergide yayımladığı hatıralarında sık sık “Kütüphane dervişleri” sözünü kullanıyor, bununla da kütüphaneyi bir nev'i tekke kabul eden, kitapların arasına sığınarak kurtuluşa eren, kitaba uygun yaşayan kitap gibi insanları kastediyor. Günümüzde hayli azalan bu kitap âşıklarının, maşuklarıyla buluştukları kütüphanelerde rencide edilmemeleri, gücendirilmemeleri, incitilmemeleri gerekiyor; aksine “ziyaretçisi olmayan mâbed" diye nitelendirilen kütüphaneleri şereflendirdikleri için ilgi görmeleri, alakayla karşılanmaları icap ediyor.
O zamanlar kütüphanecilik birimi olarak kullanılan Hicaz devesi, bir defada tam beş yüz kitap taşıyabiliyor.
Padişahların hemen hemen bütün şiirlerini topladı; tuğralarını, divanlarını, okudukları kitapları teker teker tesbit etti. Hepsini büyük bir itinayla Millet Kütüphanesi'nin raflarına yerleştirdi. Cevâhirü'l-Mülük adlı eseri işte böyle ortaya çıktı.
ALİ EMİRİ EFENDİKitabı okudu
569 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.