Roman iki bölümden oluşur. İlk bölümü nedense ben daha çok beğeniyorum. Çünkü ailenin o aklı almaz garip yapısını çok iyi bir şekilde anlatılmış. İkinci bölüm ise roman karakterlerinden Muammer'in günlüğü olarak yazılmış ve bence Türk romanında eşine zor rastlanacak ilmek ilmek örülmüş bir sona sahip.
Muammer’in günlüğünü okurken şaşakaldım, Muammer’i ve Mürşide’yi hiç sevemedim. Ayla koca bir bilinmezlik gözümde. Her ölüme ise üzüldüm, ama en cok Dündar Bey’e. Okurken hiç sıkılmadım. Kendimi o konağa ait hissettim, içimi korku kapladı.
Tarihin tozlu sayfalarına tanıklık eden bir konak, konakla birlikte tarihten silinmeye hazırlanan aylaklar ekibi. Türk edebiyatının müthiş bir romanı mutlaka okunmalı.
Dili çok sade, anlatımı ve kurgusu derli toplu, karakterlerinin her biri farklı bir roman başkahramanı olabilecek kadar sağlam ve ayakları yere basan, psikolojik derinliği olan, neden sonuç ilişkileri çok iyi kurulmuş bir roman Aylaklar.
Dönem olarak yakın olduğundan mı bilmem Masumiyet Müzesi'ne benzettim okurken kitabı. Fakat bu biraz daha adından da anlaşılacağı üzere aylakların kitabı. Kalabalık olma açısından diyorum yoksa bence Masumiyet Müzesin'de de başkarakterimiz aylaktı ama aşıktı. Burada aşka inanan bile yok derdinde de değiller zaten. Bir yazar bıkkınlığı nasıl bu kadar güzel verebilir ben hayret ediyorum doğrusu, hareketsiz bir şeyin öyküsünü yazmak gibi zor çünkü bence ama yazar altından çok güzel kalkmış. Yani dönem olarak farklı ama nasıl benim şimdiki halime eş değer bir haldeydi o Muzaffer. Devir değişiyor dönen fikirler hep aynı demek. Okusanız eski demezsiniz o yüzden okuyun, dünün ışığında bugün gibi değil bugün zaten dünmüş gibi...