"Fakat Yüce Tanrım sabretmek yarattığın biz kulların için ne kadar da zor, çünkü yanan yüreği canlı bedenimize sen koydun ve yeryüzündeki ömrümüzün ne kadar kısa olduğu bilincinin ve korkusunun tohumlarını derinlerde bir yere sen yerleştirdin. Bizler biliyoruz Yüce Tanrım, ömrümüzün sonbaharı çok yakındadır ilkbaharının, yazı ise hiç uzun değildir; bu nedenle büyük bir açlıkla uzanır elimiz sevdiğimizi almaya ve fani şeylere bile hemen sevinmeye; zaman geçtikçe yaşlanırken, beklemeyi nasıl öğrenelim, bir gecede ölüp giderken nasıl sabredelim, zaman sönmeyen ateşiyle peşimizdeyken nasıl yanmayalım, ölüm arkamızdan koşarken nasıl acele etmeyelim?" dedirtiyordu.
Oysaki, "dinginlik gerektiren her türlü aşkınlığı, tüm dikey düzeni ortadan kaldırıp" yerine yatay olanı ikame ettiğimizden halihazırdaki dünyamızda "artık hiçbir şey yükselmiyor ve hiçbir şey yükselmiyor."