Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kırk Bir Görgü Şahidinden Naklen

Benden Tarihe Haberler

Kadir Mısıroğlu

Benden Tarihe Haberler Gönderileri

Benden Tarihe Haberler kitaplarını, Benden Tarihe Haberler sözleri ve alıntılarını, Benden Tarihe Haberler yazarlarını, Benden Tarihe Haberler yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
" Güyâ ben, Suudi Arabistan kralı ile görüşerek Hilâfet'i ve hatta Osmanlı Devleti'ni ihyâ için O'ndan nakdi yardım sağlamışım! En azından krallığını valiliğe tebdile müncer olacak bir faaliyet maksadıyla bana maddi destek sağlamak için bu kralın aptal olması gerektiği bile düşünülemiyordu!.. "
Sayfa 195 - Sebil Yayınevi - Mart 2017 - İstanbulKitabı okuyor
" Ali Ulvi Bey in söylediği gibi " 𝙨̧𝙚𝙮𝙩𝙖𝙣 𝙩𝙖𝙨̧𝙡𝙖𝙢𝙖𝙠𝙩𝙖𝙣 𝙨𝙖𝙡𝙖̂𝙫𝙖𝙩 𝙜𝙚𝙩𝙞𝙧𝙢𝙚𝙮𝙚 𝙫𝙖𝙠𝙞𝙩 𝙗𝙪𝙡𝙖𝙢𝙖𝙢ı𝙨̧ 𝙤𝙡𝙖𝙣 "biriyim. "
Sayfa 91 - Sebil Yayınevi - Mart 2017 - İstanbulKitabı okuyor
Reklam
" Ve izâ câ elkaderu fe amiyel basar . " Yani " Kader gelince göz kör olur! .. "
Sayfa 78 - Sebil Yayınevi - Mart 2017 - İstanbulKitabı okuyor
Zira o kitap Rauf Bey hayattayken O’nunla görüşülerek hazırlanmış ve vefatından bir yıl sonra yayınlanmıştır. Rauf Bey’in yeğeni Muzaffer Enginoğulları’ndan dinlemiş olduğum bir sözü daha burada nakletmeliyim: Rauf Bey demiş ki: 1937 senesinde Rahmetli Menderes İstanbul imarıyla meşgul olurken sık sık beni ziyaret eder ve memleket meseleleri etrafında fikir alış-verişinde bulunurdu.” (Rauf Bey Şehzâdebaşı İle Aksaray arasındaki emlâk kredi apartmanlarının birinde otururdu. Bu sözler 60 İhtilal’inden hatta Menderes’in idamından sonra söylemiştir.) O devamla: "-Bir keresinde kendisine dedim ki: «-Bugüne kadar Türkiye’de mason olmadığı hâlde başbakan olabilen iki şahsiyet vardır. Bunlardan biri benim, biri de zât-ı âlinizsiniz. Ben İzmir suikasdinde idam edilecektim. Bir Fransız gemisinin kömürlüğüne saklanarak kaçtım ve hayatımı böylece kurtarabildim. Siz de mason değilsiniz, mason olmayan o mevkie gelemez. Gelirse de âkıbeti pek hayırlı olmaz. Aman pek dikkatli olmalısınız!» O, beni dinlemedi. İşte âkıbeti.” bunları söylediği''Muzaffer Enginoğulları O’nun kız kardeşinin oğluydu. Bana bunları dayısından dinlemiş olarak anlattı.
Bir diğer târihi değerlendirmesi de Gazi Osman Paşa hakkındaydı. O'nun için de diyordu ki: “- İtilâ (yükseliş) devrinde olsaydı Gazi Osman Paşa idam edilirdi. Çöküş zamanına denk geldiği için binnetice teslim olmuş bulunsa da direnişi sebebiyle “Gazilikle taltif olunmuştur. Zira itilâ devrinin mantığı şudur: Bir kumandana bir vazife verildiğinde talep ettiği askeri güç emrine verildikten sonra o vazifeye gönderilir, başarırsa taltif edilir, başaramazsa idam edilirdi. Asırlarca devam eden fütuhatın asıl sebeplerinden biri bu mantıktı. İtilâ devri kapanınca bu mantık da değişmiştir. Artık Plevne Müdafaası gibi geçmişteki zaferlerle kıyası kabil olmayan küçük başarılarla iftihar edilen bir mantık yerleşmiştir.”
Nuri Karahöyüklü o yıllarda şimdiki Birlik Vakfl’nın barındığı medresede Türk Milliyetçiler Derneği adına Türkive’nin maarifi üzerine bir konferans vermişti. Bu konferansta bir tahtaya Türkiye haritası çizerek üzerinde üniversite kurulması lâzım gelen şehirleri işaretlemişti. Bunlar otuz adeddi. Hâlbuki o gün Türkiye’de İstanbul Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniveristesi ve Ankara Üniversitesi’nden ibâret olmak üzere üç üniversite mevcuddu. Karahöyüklü, Türkiye’nin ihtiyacının en az otuz üniversite olması lâzım geldiğini söylüyor, gerekçelerini sayıp döküyordu. Şâyân-ı hayrettir ki; hatırımda kaldığına göre bugün o üniversitelerden bazıları aynı adla kurulmuş bulunmaktadır. Mesela Konya’da Selçuk Üniversitesi, Edirne’de Mimar Sinan Üniversitesi, Trabzon’da Karadeniz Teknik Üniversitesi onlar arasındadır. O diyordu ki: “-Fukara çocuklarını kendi memleketlerinde az masrafla yüksek tahsil yapmalarını sağlamak gerekir.” Bunu batı üniversitelerinde yetişmiş meşhur fukara çocuklarının ilim sahasında kaydettikleri başarılarla misallendiriyordu. Denilebilir ki; Tükiye’de maarif meseleleri hakkında en doğru ve isabetli görüşleri olan bir insandı. Bunun için O, çok iyi incelediği Japonya’daki sınâî kalkınmayı tafsilâtıyla anlatarak: “-Dininden, dilinden, târihinden, örf ve âdetlerinden fedakârlık yapmadan kalkınmayı gerçekleştirmiş olan Japonya bizim için ciddi bir emsaldir. Bu dediğim yapılırsa Avrupa’ya talebe göndermeye ihtiyaç kalmaz.” Zira Avrupa’da okuyanlar kendi milletine yabancılaşmış olarak ülkemize dönmüşler ve bunlardan çoğu kolaylıkla düşman emellerine âlet olmuşlardır.
Reklam
Necip Fâzıl Bey, Menderes’ten para koparmak için Ankara’ya gittiği bir sırada uzun bir bekleyişten sonra Menderes tarafından kabul edilmiş galiba Büyük Doğu’nun 1959 senesi devresinin arifesindeydi. İstanbul’a döndükten sonra bize Menderes’le konuşmasını anlatırken şöyle söylemişti: “-Menderes, beni bir sabah karanlığında makamında kabul etti ve dedi ki: “-Necip Fâzıl Bey, sen günlerdir Ankara Palas’ta benimle görüşmek için bekliyorsun. Biliyorum, dergini çıkarmak için yardım talebin var. Lâkin ben seni aşikâre bir sûrette destekleyemem. Üstümde Bayar, altımda Medeni Berk var. Bunların ikisi de otuz üç dereceli masondur. Ben iki değirmen taşı arasında sıkışmış bir buğday tanesi gibiyim.” Sonra arkasındaki resmi göstererek: Ben bütün fenâlıkların bu adamın eseri olduğunu bilmiyor muyum? Sen de O’na hücum ediyorsun. Bu sebeple ben seni destekleyemem. Şu zarfı al, git dergini çıkar. Arada bir de bana hücum et ki; seni desteklediğime dâir bir iddianın zemini oluşmasın.” Necip Fâzıl Bey’in bize o zaman bu zarfta yüz elli bin lira olduğunu söylemişti.
Bayar, Milli Mücâdele’nin başlangıç hengâmında İzmir’de bir bankanın veznedarı iken dinî bir kıyafete bürünüp “Galip Hoca” takma adıyla Millî Mücâdele’ye katılmış ve M. Kemal’in en yakınlarından biri olmuştur. Bir ara iktisad vekilliği yapmış; vekâleten başbakanlıkta da bulunmuştur. Demokrat Parti’nin kurucuları arasında yer alıp bu hareketin en
Bir gün Celâl Hoca’nın Soğanağa’daki evinde O’nunla sohbetteydim. Şimdi hatırlayamadığım başkaları da vardı. Bulunduğumuz odaya orta yaşlarda, heybetli bir adam girdi. Celâl Hoca, bu yeni geleni: “-Bu benim kayınbiraderim Hafız Cevdet Efendi’dir. Kendisi Şişli Câmii imamıdır. Bak Kadir Bey, bunda senin işine yarayacak mühim bir hâtıra var.”
“-Yazık ki, Rauf Bey hâtıralarını yazmamıştır. Halbuki bu O’nun için gerekliydi. Çünkü M. Kemal Paşa’nın mâhud Nutku’nda kendisine pek çok hücum var.” dedim. Hamza Osman Erkan itiraz etti: Hayır, O hâtırat yazmıştır. Hatta bu hâtıratın bir bölümünden bana birkaç sayfa okumuştur ki, onlar yayınlansa Kemalizm’in her taşı yerinden oynar!..”
Reklam
Biz Hüsrev Altınbaşak’la birlikte Eskişehir’de hapsedildiğimiz sırada Fethullah Gülen de İzmir’de bizimkine benzer bir suçla hapsedilmişti. Benim bu zata her nurcu kardeşe olduğu gibi sempatim vardı. Bir gün Hüsrev Altınbaşak söz Fethullah Gülen’e intikal edince o gün inanamadığım şu sözleri söyledi: "- Kadir Bey, sen o zatı nurcu zannediyorsun. Bu asla doğru değildir. O Risâle-i Nurları kullanarak kendine has bir cemaat teşkil etmeye çalışıyor. Fakat bir gün anlarsın. O cephemizde Müslümanları ifsada memur hâin birisidir.” demesi üzerine ben bu ithamı ağır bularak: "- Üstad hâin diyorsun.” Sesini yükselterek cevap verdi: Evet, O bir hâindir. Bizim yazı öğreten dershânelerimizi her öğrendiğinde hafta geçmeden o dershânemiz basılmıştır. O devletin memurudur. Fakat hırsı icabı bir gün bu devleti de satmaya kalkacaktır.”
Kıbrıs’ın Küba gibi bir Rus üssü hâline gelmesinden korkan Amerikalılar oradaki Türkler’in katliâmını bahâne ederek müdahalemize yeşil ışık yakmışlardı. Lâkin Ecevit direniyordu. Bu esnadaydı ki; durum müzakeresi için Londra’ya çağrılmıştı. Bundan sonrasını Abdülkerim Doğru şöyle anlattı: “- Ecevit’e kalsa Kıbrıs Harekâtı yapılmayacaktı. Bizim ısrarımıza rağmen o diretiyordu. Lâkin Erbakan Hoca, O’nun Londra’ya gittiği sırada başbakanlığa vekâlet ediyordu. Bu imkânı kullanarak Kıbrıs’a çıkarma emrini verdi. Ecevit alelacele dönüp geldikten sonra bu hareketi durdurmak istedi. Bunun için Amerika’nın “ Ateşkes ilân edin!" demesini bahâne olarak kullanıyordu. Bizim askerî harekâtımız sonunda Nikos Sampson bertaraf edildiğine nazaran Amerikalılarca artık bu harbin devamına bir sebeb kalmıyordu. Lâkin başta Erbakan Hoca olmak üzere bizim niyetimiz Kıbrıs’ın tamamını almaktı. Bunun için yaptığımız kabine toplantısında Ecevit Amerikan baskısını ileri sürerek ateşkes ilân etmeye bizi zorluyordu. O derecede ki: “- Orada her an insan ölüyor. Siz insan değil misiniz, nasıl devam edelim diyorsunuz.” tarzında çıkışması üzerine ben O’na yakın bir yerde oturmakta olduğumdan O’nun bu sözleri söylerken masaya vurduğu elini tutarak kendisine: Sen Türkiye’nin değil de Yunanistan'ın başbakanı mısın? dedim.
54 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.