Çünkü tüm zekamızı, tüm duygularımızı, tüm tutkumuzu zamanla birbirinin eşi olacak ya da zaten öyle olan şeyleri birbirinden ayrıştırmak için harcarız, bu yüzden de hep pişmanlıklarla, kaçırılmış fırsatlarla, doğrulamalarla, onaylamalarla ve yakalanmış fırsatlarla doluyuz, gerçekte hiçbir şeyin doğrulandığı yokken ve her şey durmadan elimizden kayıp giderken.
Ya da belki de hiçbir zaman hiçbir şey olmuyorken.