Bilimin Öteki Yüzü

Senai Demirci

Bilimin Öteki Yüzü Quotes

You can find Bilimin Öteki Yüzü quotes, Bilimin Öteki Yüzü book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Bugün çekim meselesinde, elmanın düşmesine o gün Newton'un şaşırdığından daha az şaşırmamız için bir sebep yok.
“Hayatta en hakikî mürşit bilimdir” derken, parantez içinde, “yani din değildir” demeye getiriyorlar.
Reklam
George Davis, bu cümleden olarak, şöyle diyor: “Kâinat şâyet—iddia edildiği üzere—kendini yaratabilmişse, kâinat bir Yaratıcının özellikleri ile donanmış demektir ve bu kabul edilirse, kâinatın kendisinin ilah olduğu sonucuna varmak zorunda kalırız.” Demek, tek bir ilahı kabul etmemenin karşılığı, ilahsızlık değil—başkaca herşeyi ilah kabul etmek. Yani, ilah muhakkak var.
Kısacası, aslında herkes Allah’ın varlığını ve de isim ve sıfatlarını kabul ediyor. “Reddediyorum” diyenler de kabul ediyor. Çünkü, şu kâinatta görünen eserlerin ardında, bir düzenleme, bir yapma, bir bilme, bir güç yetirme... fiilinin varlığını herkes görüyor. Sonunda ister Allah’a, ister O’ndan gayrısına versin, bu fiilleri herkes görüyor, herkes biliyor. Bu fiilleri içinde barındıran bir uluhiyet hakikatini herkes tasdik ediyor. İhtilafa, o uluhiyetin kime ait olduğu hususunda düşülüyor.
Velhasıl, en katı maddeciler dahil, aslında kimse Allah’ı inkâr ediyor değil. Çünkü, Said Nursî’nin tesbitiyle “Allah’ı inkâr etmek, kâinatı inkâr etmek kadar akıldan uzaktır. Umum değil, belki ekser insanlarda dahi vukuunu akıl kabul etmez.” Yani, inanmayanlar “Allah’ı inkâr etmiyorlar; yalnız sıfatında hata ediyorlar.” Kur’ânî ifadeyle, ‘O’nun isimlerinde ilhad’a sapıyorlar. (bkz. A’raf, 180; Fussilet, 40)
Lâkin, halifesi olduğumuz bu âlemin yorumlanması, geçen asırlarda materyalist anlayışa sahip—ya da en azından laik—bilim adamlarının ipoteğine düşmüşse; o yüzden bilim de onların esiri olmuşsa, bize ne düşüyor? Bu ‘oldu-bitti’yi kabullenmek mi? Yoksa, ‘yitik hikmet’i, ait olduğu yere iade için, yabancı ellerden kurtarmak mı? Kendisine bulaşan her türlü maddeci yorumdan temizleyerek onu asliyetine kavuşturmak mı? Ki bu, halife olarak emanete sahip çıkmanın lâzımı olsa gerek.
Reklam
Zamanın Kısa Tarihi’nde, Hawking, Papa’nın duymasından çekindiği konuyu anlatıyor. Yani, kâinatın bir başlangıç ânı ve dolayısıyla bir yaratılış ânının mevcut olmadığını ileri sürüyor. Hawking’e göre, “kâinatın bir başlangıcı oldukça, bir Yaratıcısı olduğunu varsayabiliriz. Fakat kâinatın bir başlangıcı yoksa, bu, Allah’ın yaratıcı rolüne ilişkin derin şüpheler uyandırmaz mı?” Yine ona göre, "Yahudi, Hristiyan ve Müslümanların böyle bir başlangıca inanmalarının kaynağında, kâinatın başlangıcını açıklamak için bir 'ilk sebep' kavramının gerekli olduğunu sanmaları var. Bu yolla, kâinatta her olay bir önceki olayın sonucu olarak açıklanır, ama kâinatın kendisi ancak bir başlangıcı oluşuyla açıklanır." Yani, Yahudi, Hıristiyan ve Müslümanlar Hawking’e göre, sadece kendisinden önce hiçbir olay olmayan bir olaya ‘Allah’ın işi’ diyebilirler. Bir olay, kendisinden önceki bir olayla açıklandığı müddetçe, ona ‘Allah’ın işi’ denemez. Çünkü bu olay, bir önceki olayın sonucudur; Allah’ın işi değil.. O yüzden, bir Yaratıcıya inanmak isteyenler, kendisinden önce hiçbir olayla açıklanamayan, yani öncesiz, sebepsiz bir olay bulmak zorundalar. Kâinatın başlangıcı da bu iş için en uygun olaydır. Çünkü ondan önce sebep olarak gözükecek hiçbir şey yoktur.
bilimin determinist yorumunu bilmeden bilimin aslı kabul eden biri, zamanla determinist bir kâinat anlayışını özümsüyor. Gizliden gizliye, sebep-sonuç zincirini benimsemiş oluyor. Gerçi yine “Herşeyi yaratan Allah’tır” diyor, ama pekâlâ meyveyi ağaçtan, ağacı tohumdan, tohumu meyveden bilebiliyor. Ya da, yağmuru buluta, bulutu su buharına, su buharını yağmura verebiliyor. O haliyle, kendisi inancının sağlamlığından istediği kadar emin olsun, Allah’ı ancak ‘İlk Sebep’e indirgemiş oluyor. O’nu, birçok filozofun ve de birçok bilim adamının kabullendiği üzere, ‘kâinatı yaratıp da saat gibi kurmuş; işleyişinin devamını kâinatın kendisine bırakmış’ görebiliyor. Bu yüzden, ilâhî sanatın nice tecellîsini, kâinat içinde onun zahirî sebebi görünen şeye veriyor. Sözgelimi, güneş ile yeryüzünde hayat arasında bir bağ görüyor. Buradan yola çıkıp, farkına bile varmadan, hatta güneşi vesile edip Allah’ı anma adına, ‘hayat kaynağımız Güneş’ diyebiliyor. İlâhî bir vasıf olan ihyayı, yani hayat vermeyi, dolayısıyla da Muhyi ismini, böylece Allah'ın bir mahlukuna da izafe etmiş oluyor.
Yaratıcı biz kâinatı anlayabilelim, böylece kendisini tanıyabilelim diye, sebep-sonuç çizgisi içinde yaratmayı irade etmiştir. Yaratanın sonuçları yaratmak için sebeplere ihtiyacı yoktur, ama biz O’nun nasıl yarattığını anlamak için sebeplere muhtacız.
Meşhur fizikçi W. Heisenberg, “Gözlediğimiz şey tabiatın kendisi değil, fakat sorgulama metodumuza tâbi olarak kendisini gösterdiği şeklidir” sözleriyle, tarafsız, objektif bilim diye birşey olmadığını açıkça ortaya koyuyor.
229 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.