Konuşmandan ama ve benzeri bağlaçları kaldırman gerektiğini savunurlar. Her zaman olumlu konuşmalısındır; çünkü her ama dediğinde kendine düğüm atıyorsundur, bir olumsuzluğu ifade ediyorsundur.
yokluğun var olduğu gerçeğiyle yüzleştiğinde daima hayret eden ve insanların başkalarına ürkünç ve aktif bir şekilde zulmedebildiğinin delilleriyle her karşılaştığında gözleri yeni baştan açılan (ve hatta gördüklerinin gerçek olduğuna inanamayan) kişiler, ahlaki veya psikolojik olgunluğa ulaşmamıştır.
"Yeni duyguların bilincine varmayı sağlayan bir olay her zaman için bir insanın hayatındaki en önemli deneyimdir," demiştiniz. Bir de "Sakince sevebilmek, tereddütsüzce güvenebilmek, kendinle dalga geçmeden umut edebilmek, cesur davranabilmek ve enerjin tükenmeksizin zor işler başarabilmek kolay değildir," yazmıştınız. Bunları okuduğumda, Charlie Chaplin'in Büyük Diktatör filminin sonundaki muazzam hümanist konuşmayı dinlediğim zamanki kadar duygulandım.
Söylediklerimi hayatıma aktarabilmeyi öylesine isterdim ki... Ama çok zor! Bilinç inanılmaz bir araç, çünkü her şeyin bilincine varınca, hemen daha fazlasının bilincinde oluyorsun. Kendine bir ideal, bir hedef biçtiğinde de onun sınırlarını görebiliyorsun.
Bence gençken bir şeyi özümsemek kadar doğal bir eylem olamaz çünkü karşılaştığın şeyler senin adeta bir parçan oluyor. Hiçbir şey bilmediğin için algıların çok açık ve önünde bir örnek olması için yanıp tutuşuyorsun. Ama Harold Bloom'un bahsettiği gibi etkilendiklerini yok etmeye dair Freudyen bir katil içgüdüden bahsetmiyorum. Yalnızca, daha önce etkilendiğin ancak artık işine yaramayan kaynaklardan vazgeçebileceğine ve kaynaklarınla çatışıp alternatif yollar denemeye dair doğal bir dürtü olduğuna inanıyorum. Şu anda ağzımı sulandıran Elizabeth Hardwick ve William Gass'in yazıları ise, yirmi yıl önce bende aynı etkiyi yaratmadıklarından olsa gerek. Yirmi yıl önce Kafka bende bu etkiyi yaratıyordu, fakat artık ondan öğrenebildiğim her şeyi öğrendim. Eski zevkime yabancı gelen konularla ilgilenmeyi heyecan verici buluyorum. Elbette eskilere kabalık ederek değil, sadece taze kana, beslenecek yeni kaynaklara ve ilhamlara ihtiyacım var. Belki kendim olmayanı seviyorum, ben olmayana ve bilmediğime ilgi duyuyorum. Meraklıyım.
Sıradışı şeylerin gerçekleşebileceğine ve her şeyi değiştirebileceğine inanıyorum; bir eylemin bir tür bilinç aydınlanmasıyla eşdeğer olabileceğine ve hiç hesapta olmayan şeylerin yaşanabileceğine de. Ama bunun açıklanamaz olduğu tezini savunmuyorum. Zira her şey, gerçekleştikten sonra açıklanabilir, yalnızca şans eseri olsa bile.