Bebek bir insanın ellerine dokununca daha fazla ağlıyorsa bu, o ellerden istediği şeyi alacağı inancını henüz yitirmediği anlamına geliyordu. Ne de olsa bir insan, istediklerini vermeyeceğine inandığı birinden hiçbir şey beklemezdi.
Zihinlerimiz yaşanmış olsa da her şeyi kabullenmek istemez. Kahretsin! İnsanlar ejderhaları kanatlarından tuttular, tekboynuzlu atları dörtnala koştular, aslan sırtında gezindiler. Öylesine imkansız şeyler yaptılar ki, artık olağanüstü şeyler bile onlar için sıradanlaştı. İnsanın düşüşünün Özgürlük Savaşıyla başladığını söylemek çok cezbedici olabilir, hem de fazlasıyla cezbedici. Sanki bir vatan toprağı onları güçlendirecek ve besleyecek güce sahipmiş gibi, ateşli tutkuları gerçekleşir gerçekleşmez solan bir güce. Sanki gerçekleşmemiş tutkular sonsuza kadar sürecekmiş gibi. Oysa yıllar geçti, duygular, tutkular ve düşünceler de onlarla birlikte geçti. Hücreler öldü ve yerine yenileri geldi. Saçlar döküldü ve yerine her zaman yenileri gelmedi. Yine de insanlar her zamanki gibi yaşamaya devam ettiler. Sanki hücreler ve saçlar hala varlığını sürdürüyormuş gibi. Çünkü eğer öyle değilse, insanlar kendilerini karınca sürüsünün sırtında acı sona doğru ilerleyen bir böcek gibi, onları bir ufuktan diğerine taşıyan günleri durduramayacak kadar çaresiz hissederlerdi.
Bazı insanların bu dünyaya yanlışlıkla gelmiş gibi gezindiğini düşündü, sanki her an biri omzundan yakalayacak ve kulağına "Bu da neyin nesi? Seni kim içeri aldı? Çabuk çık buradan" diyecekmiş gibi