Bir Koltukta Kaç Karpuz

Aydın Engin

Bir Koltukta Kaç Karpuz Posts

You can find Bir Koltukta Kaç Karpuz books, Bir Koltukta Kaç Karpuz quotes and quotes, Bir Koltukta Kaç Karpuz authors, Bir Koltukta Kaç Karpuz reviews and reviews on 1000Kitap.
O halı desenlerinde küçük demir arabalar sürmek... ≈)
- Besbelli ki çocukluğunda yaramaz bir Halit Kıvanç'tan söz edemeyiz. - Edemeyiz. Cici bir öğrenciydim. İlkokulda, ortaokul­ da... Lisede de varmıydı bilemiyorum. Evde tek başıma oy­nardım. Düğmelere maç yaptırırdım. Halının deseni futbol sa­hası gibiydi. Halı çizgilerini kale yapardım. Kendi kendime yeterdim evde.
Hayatta hiç kimseyi bekletmedim. Ama hep bek­ledim. Prensibim "bekletme bekle". Ben bu prensibe inandım. Bu uçak olabilir, bir dostum olabilir, şu olabilir, bu olabilir.
Reklam
- Size çantamı göstereyim. Şöyle bir şey var, bu alay edi­lecek bir konu değil ama ... Şu minik bir ilaç kutusudur. Bir başağrısı, bir hazım, bir ishal ilacı vardır içinde. - Ama şu anda başınız ağrımıyor ve şu anda ishal değilsiniz. - İzmir'de Atatürk stadında bir konserdeyseniz ne olacak? Yüz bin kişinin ortasındasınız. En ortada yani. Sıkıştınız. İnsanlık hali bu. Yapacak bir şeyiniz yok. Ama sıkıştığınız an­ da şu ilacı yutabilirsiniz. Yani bunlar hep deneyimler. Ben maç­lara daima çift saatle gitmişimdir. Bir gün tek saatle başladım ve saat durdu... Bir başka gün maç anlatırken masanın üstün­deki kalem yuvarlandı, iki camın arasına girdi. Kalemsiz kaldım. O günden sonra ben iki üç kalemden aşağısıyla do­laşmam. ... İnanmayacaksınız belki, bu not defterinden bende mut­laka iki tane vardır. Biri masamın üstünde, biri burda. Hem biri kaybolabilir, hem birine bakamazsam öbürüne bakabi­lirim diye ... - İki def a mı yazıyorsunuz? - Bir buraya, bir öbürüne yazarım. Çift ajanda tutuyo­rum. Biri kaybolabilir değil mi?
Hayatımda eğer başarılı oldum­sa bunu her şeyden önce plana, programa borçluyum.
“kafanı­zı eskiteceğinize kağıdı eskitin.”
Bir gün bana bir toplantıda bir telefon numarası söy­ ledi. "Tamam efendim" dedim, "Halit bey yazmadınız" dedi. "Efendim aklıma yazdım" dedim. Bana ne dese beğenirsi­niz: "Halit bey, Amerikalı bir profesör bana dedi ki, kafanı­zı eskiteceğinize kağıdı eskitin." Bu lafı ben her yerde söyle­rim. Zaten o günden sonra şu gördüğünüz küçücük not def­terimi hiç ayırmadım yanımdan. Bu defter bitse, yenisi hazır. Çok alır, çekmeceye koyarım. Çok faydalı bir şey. Bence işi son dakikaya bırakmak yanlış. Son dakikaya bıraktığınızda panik olabilir ve bir şeyi hatalı, eksik yaparsınız, unutursunuz...
Üniversiteyken ders çalışma tempom şuydu: Sınav za­manı... Diyelim sınava on gün falan var. Sabah dört, dört bu­çuk, en geç beşte kalkarım. Herkes kahvaltıya oturduğu sı­rada ben dört saat ders çalışmış oluyorum yani. - Bu pek normal değil. Nereden geliyor bu disiplin? - Kendimden. Kendi kendime ben böyle oldum. Bugün de... Ben buraya geleceğim değil mi? Bu söyleşiyi yapacağız. Ben bu notları dün hava daha kararmadan, oturdum düzen­ledim. Niye? Akşam cereyan kesilebilir, bilmem ne olabilir, ge­ce çalışamayabilirim . . . Bakın, bir sunuculuğa gideceğim zaman da, gece dokuzda bir iş varsa gündüzden, gece giyeceğim kıyafeti giyer, ayna karşısına geçer, bakar, sonra onları bir as­kıya asarım. - Biraz abartmış olmuyor musunuz? - Hayır. Hiçbir şeyi son dakikaya bırakmam ben. Seyahate bavulla gidilecek değil mi? Seyahate gitmeden on beş gün önce yanımda neler götüreceğim yazılır. Tabii duruma göre bazen birkaç gün önce de olur bu. Ama mutlaka önceden... Bunu sana da tavsiye ederim. Çok güzel bir sistemdir. Tepe­den başlayacaksınız. Şapka olarak, kasket olarak ne alaca­ğım? Sonra saça geldi. Saç için tarak lazım; saça jel sürebi­ lirsin, şampuan lazım. Daha aşağı iniyorsun. Güneş güzlü­ğü. Daha aşağı: Tıraş olacaksın, tıraş malzemesi. Ayağa ka­dar giderim. Bu ayak için talk pudrası alayım, belki yürümek­ten ayağım şişebilir filan... Ondan sonra ekler geliyor. - Bunlar kayda geçiyor. Ciddisiniz değil mi? - Çok ciddiyim. Listeleri atmasam gösterebilirdim. Yazılır onlar, not edilir hepsi.
Reklam
- Yani inek bir öğrenciydim. Benim için okulda ders biter, üç buçukta çıkılır, dörtte eve gelinir, dört buçukta derse oturulur, altı buçuk, yediye çeyrek kalaya kadar yarınki ders biter... - İlkokuldan söz ediyoruz... - İlkokuldan üniversiteye kadar bu böyle. Üniversiteden gelip o günkü notları temize çekip bir kez daha çalışan bir başka üniversite öğrencisi vardır da, herhalde çok azdır.
- Peki siz? - Çocukken annemlerle, büyüyünce babamla giderdim. Özellikle cuma namazlarına. Üniversiteyi bitirdiğim yıllarda dahi cuma namazlarına muntazam giderdim. Fakat ne zaman ki üç ayrı camide cuma fetvasında dinlediklerim benim inan­ dıklarıma, düşündüklerime ters düşünce... Hoca diyor ki: "Ne yaparsan yap, eğer şunu yapmıyorsan yaptığının kıymeti yok. Cehennemde yanarsın." Nasıl olur? Evet, çocuk man­tığımla düşünüyorum: Niye? Ben bu iyilikleri yapacağım, ondan sonra koyunu boğazlayıp da kesmediğim için... Bakın, maddi imkanlarım olduğu zamanda, mesela belki annem is­tiyor, onun hatırı için kurban kesmişimdir. Ama ben inanmı­yorum kurban kesmeye. Kurban kaç lira? Diyelim 400 mil­yon, 800 milyon... Gerçek muhtaca, gerçek fakire o parayı veririm. Mesela biz, karımla ben yani, kendi olanaklarımız içinde bir hayli yardımımız vardır. Bu bilhassa eğitim alanın­ dadır. Hatta şu anda iki tane çocuk var. Bunlar kendilerine ki­min yardım ettiğini bilmeden okuyorlar. İsim cisim yok. Ben bile çocukları bilmiyorum. Karım biliyor. Ben bilmek de is­temiyorum.
Evladım ibadet Allah'la senin arandadır; gizlidir. O reklam diye yapılmaz; kapı açık namaz kı­lınmaz" derdi.
- Peki din ile ilişki nasıldı ailede? - Dindardık. Yani beş vakit namaz kılınan... Şöyle... Babam camiye giderdi. Annem de namaz kılar­dı. Fakat kapıyı kapatır da kılardı ve bana... - "Oğlum ibadet de gizlidir , kabahat de" derdi... - Hayır. Öyle demezdi. "Evladım ibadet Allah'la senin arandadır; gizlidir. O reklam diye yapılmaz; kapı açık namaz kı­lınmaz" derdi.
106 öğeden 71 ile 80 arasındakiler gösteriliyor.