Ne olacağı meçhul yeni doğanlara yer açmak için ölümün her sene, bilhassa baharda, kır saçlara attığı tırpan, kim bilir, tabiata karşı insan zaferini ne kadar geciktirmektedir!
Aşkın zedelediği bin türlü talihsizler içinde en çok bu hiçe giden kurbanlara acımalı. Zira bu zavallılar bilmiyorlar ki, birbirleriyle evlenmemesi lazım gelenler varsa onlar da yalnız sevişenlerdir. Üstadım Gurmon’un dediği gibi aşk ile izdivacı karıştırmamalı.
Nereden geldiği ve nasıl başladığı meçhul bir kürk modası, İstanbul’un hemen büyün kadın tabalalarına sirayet etti.
Tırnaklarını uzatıp sivrilten ve gövdesini baltan başa tüylü göstermek isteyen kadın, belli ki insandan gayri bir hayvana benzemek için uğraşıyor. Kadınlarda bu insan şeklinden uzaklaşma eğiliminin sebepleri ne olsa gerek?
Aşk geçici, evlenme ise daimidir. Evlenmeyi aşkın devamı sanan nice saf yürekli çiftler, üç ay geçmeden dudaklarda ateşin söndüğünü görmüşler ve bir akşam, kendilerini karşı karşıya esner bulmaktan şaşırmışlardır. Aşk değişmeyince ölür.
En eski edebiyattan en yenisine kadar, her dilde, şiirin konusu zevce değil, sevilendir (maşuka), hayaller ve benzetmeler, hep sevgilinin süzgün gözleri ve karanlık kirpikleri etrafında pervaneler gibi uçuşur. Kahramanı zevce ve konusu evlenme olan hikayeden daha tatsız ne olabilir?