Bilirsiniz ki, bir Müslüman, çölde yapayalnızken ve kumda ya da taşların üzerinde bile, yani her yerde ibadet edebilir. Tanrı, mümini her yerde duyar. Bunun için şatafatlı camilere gerek yoktur. Sovyet rejimi ateizmi yüceltiyordu, ama hiçbir zaman kimse bizim dinimize göre hareket etmemizi yasaklamadı. Dilimizi konuşmayı ve öğrenmeyi, kendi kültürümüzü geliştirmeyi de öyle. Gerçekte, dine karşı kampanyalar zamanında bile, Sovyet Hükümeti İslama karşı hep büyük bir hoşgörü gösterdi.
Lüks bir "Mercedes" sokağın ortasında patlıyor. Sahibi enkazdan çıkarılıyor, bir eli kopmuş. Adam, "Yepyeni Mercedes’im gitti!" diye inliyor. Kaza tanıklarından biri bağırıyor: "Ama siz sol elinizi kaybetmişsiniz!" Yeni zengin dövünüyor: "Tüh be tüh tüh, altın Rollex’im de gitmiş!"
"....Size, birtakım yeni camiler -bazen Suudi Arabistan'ın verdigi paralarla- yapıldığını soyleyecekler. Bunu SSCB zamanında yapamazdık. Bize bir okul ya da hastane yapmanın daha iyi oldugunu soyleyip hevesimizi kırarlardı. Evet, dogrudur bu, ama bazılarının dedikleri gibi, dine karşı baskı ve zulümden soz edilemez. Bilirsiniz ki, bir
Nedir komünizmin esası? Eşitlik, bireyler ve halklar arasında dostluk, herkesin kendini geliştirme özgürlüğüdür; insanın sömürülmesinin yok edilmesi, büyük üretim araçlarının toplumsal mülkiyetidir. Öyleyse açıklayın bana, kötülük bu düşüncelerin neresindedir? Ve böyle bir toplumu gerçekleştirme isteğinde ütopya olacak ne vardır?