"Şu elimi batırdığım ırmağın dibini nasıl göremiyorsak, önümüzde uzanan saatlerin nelere gebe olduğunu bilebilmemiz de öyle olanaksızdır oğul. Şu suyun akışını durdurmak nasıl elimizde değilse, bu saatlerin akışını durdurmak da elimizde değil."
"Unutmak mı? Ah Estella ah! Sen benim varlığımın, benliğimin bir parçasısın. Kaba saba bir köy çocuğu olarak buraya geldiğim ilk günden, yüreğimi yaraladığın o ilk günden bu yana okuduğum her satır yazıda, baktığım her manzarada seni görüyorum. Irmaktaki gemilerin yelkenlerinde, bataklıklarda, bulutlarda, karanlıkta ışıkta, esen rüzgârlarda, korularda, denizde, sokaklarda... Kafamda canlandırdığım tüm tatlı düşlerin, güzelliklerin esin kaynağı sensin. Estella sen istesen de istemesen de son nefesime dek kişiliğimin bir parçası olarak kalacaksın. İçimdeki iyilikler denli kötülüklerin de bir parçası. Ama bu ayrımı yaparken seni hep iyilik tarafında görüyorum. Son nefesime dek de öyle göreceğim."
Onun bu neşeli tutumuna karşı gönül borcu ve hayranlıkla, “Ne iyimser bir yaradılışın var senin,” dedim.
Herbert, “Bırak da o kadarı olsun. Nasılsa başka hiçbir şeyim yok,” dedi.