Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kadın Şifacıların Tarihi

Cadılar, Ebeler ve Hemşireler

Barbara Ehrenreich

Cadılar, Ebeler ve Hemşireler Gönderileri

Cadılar, Ebeler ve Hemşireler kitaplarını, Cadılar, Ebeler ve Hemşireler sözleri ve alıntılarını, Cadılar, Ebeler ve Hemşireler yazarlarını, Cadılar, Ebeler ve Hemşireler yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kilise, yoksulluğun acı gerçeğiyle yüzyüze gelince, bu dünyadaki tüm uğraşların geçici ve anlamsız olduğuna ilişkin dogmalara sığınır her zaman. Ama burada bir çifte standart örneği gözleniyor: Kilise üst düzeydekilerin hekim yardımı almasına karşı değil; çünkü kralların ve asillerin, çoğu zaman erkek, hatta bazen de papaz olan, saray doktorları vardı. Demek ki eğer bir erkek, kilisenin gözlem ve denetiminde, üst sınıflardan insanları tedavi ederse bu, saygıdeğer bir uğraş olarak karşılanacak, ama bu tedavi kadınlar tarafından köylü alt katmanlarına uygulanırsa engellenecek, hatta lanetlenecekti.
Birçok örneğinde görüldüğü üzere kilise, kadını seksüalite ile özdeşleştirmiş ve seksten alınan her türlü tadı, o ancak şeytandan gelebilir gerekçesiyle, horlayıp karalamıştır.
Reklam
"...Krallar, prensler ve dünyanın üst yöneticileri tarafından desteklenen Ortaçağ Kilisesi, tıp eğitimi ve pratiğini de kontrolu altına almıştı. Bu bağlamda öne çıkan bir örnek, Engizisyon'un profesyonel doktor statüsünü yaratması, profesyonel olmayanların uğraşlarını sürdürmelerini reddetmesi ve onların yoksul halka yardımcı olmalarına sınırlamalar getirmesidir." (Thomas Szasz, The Manufacture of Madness)
Çağdaş tıp teknolojisi ortaya çıkmadan çok önce, egemen sınıfların "cadı" dediği sağlık pratisyenleri yaşadı ve büyücülük yaptıkları gerekçesiyle kovalanıp, toplanıp yakıldılar. Bu kadınların çoğu köylü halka yardım için sağlık mesleğini iş edinmişlerdi; onlara yapılan baskılar, tıp dünyasında kadınlara karşı erkek baskısını anlatan uzun tarihin ilk savaşlarından sayılmalıdır.
Kadınlar ötedenberi şifa verici olmuşlardır. Kadim tarihin çoğu hekimleri ve anatomi uzmanları da onların içinden çıkmıştı. Güdücüydüler, bakıcıydılar, akıl vericiydiler. İksir uzmanı olup şifalı otlardaki tılsımlarla kutsadılar birbirlerini, ebe olup evden eve köyden köye taşındılar. Yüzyıllar boyunca unvansız birer hekim oldu bu kadınlar; unvansız olduklarından da adları derslere, kitaplara bir türlü girmedi. Birbirlerini eğittiler; pratik bilgilerini komşulardan komşulara, analardan kızlara ilettiler. Halk ağzında "bilgiç" analar, teyzeler, nineler deniyordu onlara; ama üst katmanlara sorarsanız adları büyücüyü de aşıyor "cadı" oluyordu. Oysa bu günkü tıp bilimi tarihimizin, doğma hakkımızın olduğu kadar kadınlarımızdan kalan mirasımızın da bir parçasıdır.
Annelik bile, tıpkı bakım ve öğretim meslekleri için gerektiği kadar bir ön hazırlığı ve yeteneği zorunlu kılmaktaydı. Kadınların bir bölümü, dişinin ev kadını rolünü meslekleştirmeye çalışırken, bir diğer bölümü de kendilerini, hasta bakıcılığı, öğretim ve daha sonraları "sosyal hizmetler" gibi uğraşlarla kadının mesleki işlevlerini ehlileştirmeye' adamışlardı. Dişisel enerjisini evinin dışında değerlendirmek isteyen kadın, bu uğraşları doğal ev kadını rolünün bir devamı gibi sergilemekteydi. Tersinde evinde kalan kadın ise, ailesinin bir çeşit bakıcısı, öğretmeni ve danışmanı olarak anlaşılmalıydı. Böylece orta sınıf feministleri, 19. yüzyılın sonuna doğru, cinsiyetin en çetin karşıtlarından birkaçını masa altına süpürüp itmiş bulunuyorlardı.
Sayfa 65
Reklam
"Kadın ulusun annesidir... Ulusun biçare çocukluğunun bekçisi, onun kalfası, en parıltılı koruyucusu... Kadın aynı zamanda yuvanın da bekçisidir; küçük şeyleri iş edinir, ama bunlar yuvaya bereket getirir, onu güzelleştirir."
Sayfa 65
15. yüzyılın sonlarıyla 16. yüzyılın başlarında Almanya, italya diğer birçok Avrupa ve ülkesinde binlerce kadın öldürüldü; çoğunda canlı canlı odun yığınları üstünde tutuşturularak. 16. Yüzyılın ortasında bu dehşet dalgası bütün boyutlarıyla Fransa İngiltere'yi de büsbütün sardı.
Sayfa 15
Geçen sekiz yüzyıl boyunca, öbür dünyaya koşullanmış olan kilise öğretisi, tıp düşmanlığı zihniyetiyle, tedavi sanatının bir tanımlı meslek bağlamında gelişmesini engellemişti. İşte şimdi, 13. yüzyılda, Arap dünyasıyla ilişkilerin kurulması, bütün bilimlerin yeniden canlanmasına yol açıyordu. Üniversitelerde bu bağlamda yeni tıp fakülteleri açılmaya başladı ve genç erkeklerde tıp öğrenimi için giderek artan bir istek uyandı. Ama kilise buraya da elini uzatmış, tıp mesleğine kesin sınırlamalar koymaktan geri kalmamıştı. Katolik doktrinlerin çerçevesini aşan hiçbir gelişmeye hoşgörü gösterilmiyordu. Okumuş doktorlar, bir papazın izin ve yardımını almaksızın hiçbir tedavi uygulayamıyorlar, günah çıkarmaya rıza göstermeyen hastalara ise hiç bakamıyorlardı. 1400'lü yıllarda doktorların çalışmaları iyice devletin denetimi altına girmiş ve her tedavi eyleminde, bedenle uğraşırken ruha zarar vermemeleri önkoşul olarak öne sürülür olmuştu. Ama bu akademisyenlerin tibbi yeteneklerini ortaya koyan örneklere bakılırsa, ruh yerine çoğu kez bedenler zarar görmekteydi.
Sayfa 29
Tanrının yardımıyla yürütülen bir tedaviyi, şeytanınkinden ayrı tutmak kilise için o kadar da zor olmasa gerekir. Çünkü büyük yaratıcının köylü kadınlardan önce, kendisine daha yakın bulunan papazların ve saray doktorlarının isteklerini yerine getirmesi beklenir. (!)
404 öğeden 241 ile 250 arasındakiler gösteriliyor.