Geçerli nedenlerden ötürü her kültür, kendi duygu ve itkilerinin "insan doğasının" tek normal ifadesi olduğu inancına tutunur ve psikoloji de bu konuda bir istisna yaratmış değildir.
İnsan yaşamında yapısal olan, bireyin sınırlı ve yalıtılmış olması gerçeği söz konusudur: anlayabileceği, ulaşabileceği, haz duyabileceği şeylerle sınırlı ve yalıtılmış, çünkü o, eşinden dostundan ve çevresindeki doğadan ayrı eşsiz bir varlıktır.
Başkalarını dolandırmak, yaralamak, aldatmak isteyen bir insan ayrıca onların da aynı şeyleri kendisine yapacaklarından korkar. Misilleme korkusu ne ölçüde insan doğasına kök salmış genel bir özelliktir, ne ölçüde kişisel bir öç
alma itkisi gerektirir, bunu yanıtsız bir soru olarak bırakıyorum.
Başkalarını aşağılama ya da dize getirme amacı güden itkilerin bir hayranlık tutumuyla gizlendiği durumlarda süreç çok daha karmaşıktır.Gizliden gizliye kadınları yaralamayı ve ayaklar altına almayı arzulayan erkekler, bilinç düzeyinde onları yücelik kabına oturtabilirler. Bilinçaltında erkekleri her zaman için dize getirmeye ve küçük düşürmeye çalışan kadınlar, kör bir tapınmaya yatkın olabilirler.
Kendilerini bir uçurum kıyısında ya da yüksek bir pencere önünde veya yüksek bir köprü üzerinde buldukları zaman ölesiye korkuya kapılan insanlarda görülür.Yine burada da korku tepkisi dışarıdan orantısız gözükmektedir. Ama böyle bir ortam bu tür insanları, yaşama arzusuyla şu ya da bu nedenle kendini kaldırıp aşağı atma kışkırtması arasındaki bir çatışmayla karşı karşıya getirebilir ya da bunu alevlendirebilir.
Aşağılık duyguları gibi suçluluk duyguları da hiç de istenmeyen şeyler değillerdir; nevrotik birey bunlardan kurtulmaya hevesli olmaktan çok uzakdır.Aslında suçluluğu konusunda ısrar eder ve onu temize çıkarmaya yönelik her girişime inatla direnir. Tek başına bu tutum bile nevrotik suçluluk duygusu üzerindeki ısrarının arkasında, aşağılık duygularında olduğu gibi, önemli bir işlevi bulunan bir eğilim olduğunu göstermeye yeterli olacaktır.