Bu kitabın kapağında adımı görenler: - Ay bu da mı öykücü oldu? Tiyatro oyunu, senaryo falan anladık da hikâyecilik nerden çıktı? Diye düşünebilirler. Haklıdırlar. Ama ben hikâyeci falan olmadım. Bu gördüğünüz kitapçığı da bastıran haşa ben değilim. Bakın nasıl oldu bu iş. Bundan bir buçuk yıl kadar önce, sevgili ve sevimli iki genç dostum, Tekin Aral'la Altan Erbulak, beni Günaydın gazetesine çağırdılar. - Ağbi. Bizim gazete haftalık bir gülmece eki çıkaracak. Gel sen de öyküler, fıkralar falan yaz, dediler. - Yok canım. Benim işi m değil. Hiç deneyim yok... Gibilerden acık naz edecek oldum ama teklif de hoşuma gitti. Ben bir vakitler, Bursa'da yıllarca bir gazetede köşe yazarlığı yapmıştım ama milattan önceydi o. Yazarım. Yazmam. Olur. Olmaz. Derken kendimi işin içinde buldum. Çok tirajlı bir gazetede her pazar yüz binlerce okuyucunun karşısına geçmek çekici bir şey. O gün bugün devam ediyorum. Henüz kovmadıklarına göre daha do sürecek galiba bu iş... Ve basın dünyası o kadar çekici ki, buncası bile hoş oluyor bir yazı heveslisi için...