Bir yanda cepheden cepheye koşan ayağında ayakkabısı, sırtında giyecek hiçbirşeyi bulunmayan bir gün karnını az çok doyurabilen iki gün aç kalan Anadolu Türk askeri diğer tarafta ise bu savaşı fırsata çeviren, devlet kademesindeki insanlarla kurdukları bağ sonucu ceplerini her gün altınlarla dolduran sömürücüler.
Genç ve idealist bir Osmanlı Subayı’nın vatanını bu sömürücülerden korumak için verdiği mücadeleyi okuyoruz fakat onun da üstleri var ve yapabilecekleri sınırlı o da hataya düşebiliyor veya elinden bir şey gelmiyor.
Tarihimiz açısından çok az bilinen bir konu ve okunduğunda biz vatanı cephede mi yoksa cephe gerisinde mi kaybettik sorusu ile başbaşa kalıyoruz.
Kopmuş bacaklarına koltuk değneği bulamayan, kırılmış kollarına bir sargı bulamayan harp malulleri mısır unu yerken onlar Ada’daki köşklerine hususi motorla Tokatlıyan’dan dondurma getirtiyor, metreslerinin boynuna kordon gibi inci takıyorlar.