Annem, orduda gönüllü asker olan oğlunun ölümünden sonra başöğretmenin artık hiç gülmediğini söyledi. Genç askerin resmi, odasındaki masanın üstünde duruyor. Bu felaketten sonra işten ayrılmak istemişti.
Gerekli gayreti, ruh sakinliğini bulabilmek için senin sevgine ihtiyacı var. Senden yakınlık beklediği bir anda senin soğukluğun ve saygısızlığınla karşılaşmak onu ne kadar üzüyor, düşün bir kere!
Öğretmen:
—Aşağı in! dedi.
Ama Nelly buna aldırmadı. Bütün gücünü harcıyor, inat ediyordu. Her an çubukların dibine yuvarlanıverecek diye korkuyordum. Zavallı Nelli’cik! Eğer Nelli’nin yerinde ben olsaydım, bu halimi görünce kim bilir zavallı anneciğim ne kadar da üzülürdü! Böyle düşünürken Nelly’i daha da çok seviyordum, onun tepeye kadar ulaşabilmesini sağlamak için neler yapmazdım ki, keşke kimselere görünmeden ona yardım edebilseydim.
—Nen var, neden böyle ağlıyorsun, dediler.
Ama; o yanıt vermedi ve ağlamayı sürdürdü.
Kızlar bir daha sordular.
Meğer çocuk, pek çok baca temizlemiş, otuz metelik kazanmış, ama parası delik cebinden düşüvermiş.
Hıçkırarak:
—Patron beni döver, dedi ve umutsuzca başını koluna dayayarak ağlamayı sürdürdü.
Biz oraya yaklaşırken Garoffi’nin elinde koca bir paket vardı. Uzun, geniş paltosu rüzgârda uçuşarak koşuyordu. Karşılığında eski gazete almak için sattığı demir tozunu nereden yürüttüğü iyice anlaşıldı. Ah, Garoffi!