Çocuk yedi yaşına değin önmantıksal kalıyor ve mantığı sezgi düzeneğiyle bütünlüyor: Temsile dayalı imajın ve «zihinsel deneyimlerin» biçimi altında algıların ve hareketlerin basitçe içe maledilmesi, gerçek anlamda ussal bir eşgüdüm olmaksızın böylece duyumsal-devinim şemalarını uzatıyor.
Gerçekte bebek kendi bedeniyle, kendi hareketleriyle ve bu edimlerin sonuçlarıyla önemli ölçüde ilgilenmeye başlar. Psikanaliz bu duygusal yetinin birincil evresine 'narsisizm' adını veriyor, ama bunun Narcisse'in kendisi olmadan, diğer bir deyişle, kişinin kendi bilinci olmadan narsisizm olduğunu iyi anlamak gerekir.
Bir oda içinde ya da bir masada bulunurken, söylediklerinin dinlendiğini ya da anlaşıldığını sanarak özellikle kendi başlanna konuştukları oluyor, bu tür «ortaklaşa monolog», gerçek düşünce alışverişinden çok, karşılıklı devinimi uyarmaktan ileri geliyor.
Oysa tüm davranış, araçları ya da bir tekniği gerektirir: bunlar hareketler ve zekadır. Ama tüm davranış amaca ilişkin değerleri ve devinimleri de içerir; bunlar duygulardır. Buna göre duygusal yeti ve zeka birbirinden ayrılmazlar ve tüm insan davranışının iki bütünleyici yanını oluştururlar.
Gerçekte tüm alışkanlıklar yön değiştirmez: Örneğin insanlar yazıyı soldan sağa yazarlar, sağdan sola yazmak için (Araplar için durum bunun tersidir) yeniden bir alışkanlık kazanmak gerekir. Algılamalar için de durum aynıdır, bunlar şeylerin gidişini ve duyumsal-devinim zekanın edimlerini izler ve bir amaca doğru yönelirler ve geriye dönüş yapmazlar (kimi özel durumlann dışında).
Sözün kısası eğitim, sağlıklı birey yerine, başarılı bireyi öne çıkarıyor. Böyle bir yöntem uygulayan eğitim sistemleri, gerçekte insanı değil, insanın amaçlarını, endüstri çağının verimlilik ilkesini ve kapitalist ekonomi sisteminin rekabet ilkesini öne çıkarıyor.